Biz dünyanın 2008-2009 yılında yaşadığı ABD kaynaklı mortgage krizinin benzerini 2001 yılında önceki siyasilerin birikmiş hataları nedeniyle kendi başımıza yaşamış, birçok banka ve kurumumuz batmış. 70 Milyar Dolar'lık bir bankacılık batışı sonrası kendimize çeki düzen vermek zorunda kalmıştık. Birçok kişi eleştirdi ama toz duman olan ekonominin yeniden ayağa kaldırılması ve siyasilerin benzer hataların faturasını tüm ülke çekmemesi için bankacılık alanında ciddi düzenlemeler yapılmıştı. En önemlisi de TCMB Başkanı üç ya da dörtlü(şimdi tam hatırlayamadım internete de bakmak istemedim) kararname ile atanmaya başlamıştı. Süresi dolmadan da kendisi istifa etmeden görevden alınamıyordu. Böylece siyasiler ekonomide hata yapsalar da, TCMB kurulları para politikasının gereğini yaptıkları için rezerv sorunu yaşamıyorduk. Enflasyon ve cari denge bu şekilde kontrolsüz uçup gitmiyordu.
Siyasi iktidar kendisi ''faiz sebep, enflasyon sonuç'' dese de, bunu merkez bankasına uygulatamıyordu. MB doğru bildiği politikaları uyguluyordu. Siyasiler yine hatalar yapıyorlardı ama bunun faturası bizlere çok daha az yansıyordu. Ne zaman ki, Merkez Bankasının özerkliğini bozduk, başkanların bu denli hızlı değişmesinin önünü açtık, sonrasında yaşadıklarımız ortada! Faiz sebep, enflasyon sonuç denen politikayı uygulayan TCMB sonrası ülkenin durumu ortada. Bunları tekrar tekrar anlatıyorum, çünkü yaşadıklarınızın sebeplerini anlamadan teşhis ve tedavisini bulmanız mümkün olmaz. Aslında bu hatalı inat başka bir doğruyu da bize göstermiş oldu! O da enflasyona rağmen çok düşük faiz uygulandığı takdirde, faizin gerçekten enflasyonun sebebi olduğunu gösterdi. Karşılığı olmayan düşük faiz zorlaması, ilan edilen resmi enflasyonu bile %83'lere yükseltmiş oldu. Yani bu açıdan bakınca faiz enflasyonun nedeni olduğu doğru çıktı. Ama iddia edilenin tam tersi olarak.
Aslında Dolar kuru 3.00 civarında iken bankalarla faiz konusunda siyasi gerilim yaratan söylemlere başladıktan sonra bu süreç başladı. O zaman da kurlar 7'li rakamlara zıplamıştı. Sonrası arka arkaya değişen MB başkanları, gerçeği yansıtmayan enflasyon ilanları, liyakatli seçimler yapılmadan, özerkliği bozulmuş TCMB kadroları ile döviz satışı yaparak kurları düşürme inadı ile boşalan rezervler ve sonrasında tablo ortada!
Tüm bunları 2021'de enflasyon %17.75, faiz %19 iken, enflasyonu düşürmeden faizleri 200 puan arttırmak yerine, karşılıksız düşürmeye başladığımız ve enflasyon artarken faizleri %8'lere indirdiğimiz için yaşıyoruz. Sonrasında da hatalı kararlar silsilesi sürdü gitti. Rezervler boşaldı. Hatta eksi oldu. Buna rağmen doğru politikalara dönüleceği yerde, BDDK ve TCMB ile sayısız hatalı regülasyon ile şirketler, bankalar, kişiler döviz satsınlar diye zorlandılar. Düz mantıkla onlar döviz satınca döviz ve enflasyon düşer diye düşünüldü. Öyle mi oldu peki? Maalesef hayır. Tam tersi kurlar ve enflasyon yükseldi. Hayat bize inanılmaz pahalı hale geldi.
Bu hatalar yetmedi. Merkez Bankası yedek akçelerini de hazineye aktardık. Sonra o aktardığımız ne oldu? İşte 2001'de yaşadığımız kriz sonrası tam yetki ilen gelen Kemal Derviş sonrası(Geçenlerde vefat etti. Allah rahmet eylesin) atamalar ve PPK, BDDK gibi kurumların atamaları kurallar ve liyakatlarla yapıldığı için siyasiler kötü yönetim yapsalar da, ekonomi aşırı sarsılmıyordu. Tabi bu hatalar silsilesi sürdükçe, resmi enflasyon ne kadar düşük olursa olsun, insanlar gerçek enflasyonu hissettikleri için hane halkı ve şirketlerimiz KKM ve DTH'lara ve direkt dövize yöneldiler. Düşünün ki yatırımlara, kaynağa ihtiyacı çok olan bir ülke, tüm kaynaklarını başka ülkelerin parası cinsinden bloke edip tasarrufta kalırsa, faiz düşebilir mi, ekonomisi nasıl düze çıkabilir?
Zaten çıkmadı da. Neyse, Mehmet Şimşek öncesi ne anlatıyordum? Bu gidiş gidiş değil. Mecburen faizler yükseltilecek. Ama yetersiz faiz artışı inadı sürdükçe kur ve enflasyonda yükseliş durmayacaktır diyordum. Tabii devamında da her alanda zamlar, yeni vergiler, özelleştirme ve varlık satışları göreceğiz diyordum. İşte şimdi seri şekilde bunları görüyoruz maalesef.
Kurumlar vergisi oranı, kdv, ötv, mtv oranları arttı. Birçok ürün fiyatına zamlar geldi. Zengin bu arada daha zengin ama maalesef maaşlı geçinenler ise daha fakirleşiyorlar.
Nasıl kurumların özerkliği ve başındaki kişilerin liyakatla seçilmesi önemli ise, siyasilerin de liyakatla seçilmesi lazım. Bunları yapmadığımız sürece ülkenin vatandaşı olarak, gelişmiş dünya, hatta gelişmekte olan dünya ülke vatandaşlarının haklarına ve yaşamlarına özlemle bakmaya devam edeceğiz.
Misal emekli maaşlarındaki uygulamaya bakın! Ben profesyonel çalışma hayatımda hep en yüksekten prim ödedim. Çalışırken maaşımın yarısına yakın kısmı yıllarca vergi ve prim olarak kesildi. Hatta bu borsa sitemizi şahıs işletmesi olarak kurarken, mali müşavirimin o dönem bağkur ve SSK birleşmesi yapıldığı için yanlış yönlendirmesi üzerine şirket ortağı olarak çalışma süremin sadece son dört yılı bağkurlu olduğumdan, dört sene sonra bunu farkedince, yendien SSK'lı olup emekli olmak için 3,5 yıl daha SSK'lı olarak yüksek prim ödemeye devam ettim. Yani anlayacağınız 9000 iş gününden de fazla prim ödedim. Ama şimdi uygulamaya bakın! Emekli maaşları düşükten yükseğe doğru yüksekten düşüğe oranlı arttırılıyor. Bu nasıl bir mantık? Yıllarca ödediğim primler ne oldu peki? Bu hakkaniyet mi?
Tabii ki en düşük emekli maaşı ya da asgari ücret insanın yaşamı için belli bir seviyede olsun. Ama bunu sağlarken yıllarca en yüksekten prim ödemiş sonra emekli olmuş, prim iş günü en yükseğin bile üstünde olan benim gibi emekliler arada yaşanan enflasyondan etkilenmiyorlar mı? Maalesef her şey darmadağın edilmiş durumda. Çalışırken 1/4 maaşımı alan elemanlarım şu an emekli olurken benim iki katım emekli maaşı alıyorsa, bu emeklilerin enflasyona karşı nasıl mağdur edildiklerini gösteriyor. Ödenen prim oranı ve günü eşit olanların emekliliklerinde, yenilerle aralarında emekli maaş farkları olmamalı.
İthalat bağımlısı ülke olarak kurlara çok duyarlıyız diye devamlı yazdım. Kur düşsün diye KKM uygulaması başlattık. Dövize endeskli KKM'ye de Liralaşma dedik. Ne alakası var dedim. Bakın alakası olmadığı için kurlardaki yükseliş sürüyor. Hala faiz konusunsa yaptığımız hatalar devam ediyor. Bunun faturası da kesilmeye devam ediyor. Sonra da bizler bu hataların içinde borsada sizlere yol göstermeye çalışıyoruz.
Ne diyeyim, inşallah doğruları anlatmaya, öngörüleri zamanında ve doğru yapmaya devam ederim. Ama uyandığınızda açıklanmış birçok kararın piyasada yarattığı etkileri tahmin etmek çok kolay değildir. İnsan yapılması gerekenleri tahmin etmeye çalışır, yönetenlerin ve karar vericilerin hangi yanlış ve hataları yapacaklarını tahmin etmeye çalışmaz. Biz aylardır bu durum içinde çalışıyor, yazıyor, öngörülerde bulunuyoruz.
Zamlar, vergiler mecbur olduğumuz konular. Bana göre yapılması para basmaktan daha doğru uygulamalar. Ama yanlışlar sürdükçe bunun yarattığı kaynaklar da gerçek fayda sağlamaz. Nereyi anlatayım ki, eğitim, hukuk sistemi, maliye ...
Neyse, güne yeni vergi oranı artışları ile başladık. Zaten emekli maaşları konusunda canım sıkıktı. KDV artışları sonrası talepte daralma meydana gelecektir. Ekonomiyi soğutmak, talebi düşürmek zorundayız. Bir süre ekonomide daralma hatta eksi büyümeyi göze almamız gerektiğini ilan etmek lazım. Bunu yapmadan devam etmek istersek, yakında bir takım varlıklarımızı yabancılara sattığımızı duyacağız. Bunların olacağını yazdığım için şaşırmıyorum.
Borsa ile yazıyı tamamlayayım. Bu açıklanan kararlar mecbur yapılması gerekenlerdi. Yapılmaya başlandığı için yabancı açısından olumlu kararlar. Maliye politikalarında olması gereken sıkı para politikası kararları uygulandığını gösterir. Devlet vergi salıp, zamlarla kaynak yaratınca talep düşer belki ama, en azından yaratılan kaynak borç olmaz. O yüzden borsa için iyimserliğim aynı şekilde sürüyor.
Ama ayrışmalar olmaya devam edecektir. Hepinize sağlık ve bol kazanç dilerim. İyi bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle...
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @aydineroglu_