Öncelikle yazmak istiyorum ki, ilan edilen pazartesi gününe kadar öngörü yazmak, teknikleri paylaşmak istemiyorum. Bu bana adil, etik, ahlaki, hukuki gelmiyor. Türkiye'nin 10 ili ve çevresini kapsayan, 13,5 Milyon nüfusu doğrudan, daha fazlasını da dolaylı etkileyen böyle bir afette, insanlar can derdinde iken, yaşam mücadelesi verirken, benim içimden paylaşım yapmak gelmiyor. Elim tekniklere bakmaya bile gitmiyor. Size ilk gün sonra olabilecek olası yansımalarını yazdım. Açık öngörülerden de bir-iki yukarı revize yaptım o kadar.
Ben kendim de 3-4 ay önce bölgenin bazı şehirlerini geziyordum. Eşim ve arkadaşlarımızla tur kapsamında bölgedeydik. Şimdi gördüğümüz, gezdiğimiz şehirlerin büyük bir kısmı yok. İnsanları ise göçük altında. Üniversiteden bölge insanı çok arkadaşım var. Geneli bölge dışında şehirlerde. Ama her gün, teyze, yeğen, amca oğlu, arkadaşları, tanıdıkları dahil enkazdan çıkan ölüm haberlerini alıyorum. Hakikaten çok üzücü. Görüntülere yürek dayanmıyor.
Yaşanan ve art arda olan iki büyük deprem gerçekten de dünyada iki büyük depremin arka arkaya ilk örneği olarak tam bir felaket. Ama yardım, kurtarma ve ilk müdehalede ciddi aksamalar olduğunu düşünüyorum. Çok ilde ve alanda aynı anda gerçekleştiği için, ekipler hangisine yetişecekler organize olamadılar görüşündeyim.
1999 depreminde İstanbul Bahçeşehir'de zemin ve altında da üç kat olduğu için 17'nci kat sayılan bir yükseklikte depreme yakalanmıştık. Büyük kızım henüz 1-1,5 yaşlarındaydı sanırım. Kızımızın bakıcısı yardımcımız, iki baldızım evde uyurken sallantının şiddetinden uyanıp, hepsini uyandırdım. Ama o zamanlar daha böyle bir deprem görmediğimiz için ne yapmamız gerektiğini de bilmiyorduk. Odalar arasında yürürken sallantının şiddeti yüzünden düz adım bile atamıyordum. Neyse, binalarımız kazıklar üzerinde, perde beton sistemi ile tüm duvarları taşıyıcı olarak yapıldığı için, tek bir eşyamızda bile hasar olmadan sadece korkusunu yaşayarak atlatmış, birkaç gün dışarıda bahçelerde yatmıştık. Ama o zaman Ağustos ve sıcaktı. Şimdi kış ve her yer buz gibi. Bir yerde yaşlı bakım evinin kalanlarını dışarı çıkartmışlar. 80-90 yaşlarında üzerlerinde sadece pijamaları ile dışarda bir örtü üzerinde çaresiz oturan ayakları çıplak teyzeler, yerde yatan engelli hastlar vardı görüntülerde. Etrafları kar ve yardım edecek birilerini bekliyorlardı.
1999 depreminden 3 gün sonra yardım malzemeleri, çocuklara oyuncaklar, zarflara konmuş paralarla Yalova'ya vapurla inip, tek tek bölgeyi dolaşarak karadan İstanbul'a dönmüştük. Yedek subaylığımı da Adapazarı'nda yaptığım için orada yaşananlardan çok etkilenmiştim. Gerçekten çok üzücü görüntülerdi. Lakin farklı bir şey vardı. Her yerde askerler hem güvenlik, hem de kurtarma için faaliyetteydiler. Çadır bölgeleri kurulmuş, sorumlu askerler tarafından düzeni sağlanıyordu. Hatta biz yanımızda çok sayıda çocuk oyuncağı da getirmiştik. Onları dağıtmak istediğimizde yetkili bir subay kontrolünde askerler çadır bölgesinde olan çocukları beş dakikada toplamışlar, sıraya sokmuşlardı. Yani bir tarafta can kayıpları ve yıkım varken, o oyuncaklara sevinen çocukları görmeliydiniz. Çocuk her yerde ve ortamda çocuktu gerçekten. Yetkili subay ''Çok iyi bir şey yaptınız, görüyorsunuz her yerde kıyafet ve yiyecek malzemeleri var. Sağolsunlar ülkenin her yerinde seferberlik var. Yardım yağıyor ama çocuklara oyuncak getiren ilk siz oldunuz. Büyükler bu yaşananları bir şekilde atlatıyorlar, ama çocuklar çok büyük travma yaşayabiliyorlar. Etkileri onlarda çok daha derin olabiliyor. Bu nedenle onlara çocuk olduklarını hissettirmek açısından çok iyi yapmışsınız sağ olun'' demişti.
Bunları neden anlattım biliyor musunuz? Nerede gezsem, askerin olduğu yerlerde hep bir düzen vardı ve güvenliği sağlanmıştı. Çünkü 2010 yılına kadar askerin İç hizmet kanununun 35'nci maddesinde yer alan ''silahlı kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır." maddesine istinaden yapılmış bir EMASYA Protokolü vardı. 1997 yılında Genelkurmaybaşkanlığı ile İç İşleri Bakanlığı arasında imzalanmış, Emniyet, asayiş ve yardımlaşmanın kısaltması olan bu protokole göre göre, askere asayiş, terör ve afet durumları söz konusu olduğunda vali ya da kaymakamdan bir talimata gerek duymadan hemen müdahale etme, İhtiyaç halinde her türlü kamuya ve özele ait iş makinası ya da ekipmana el koyma yetkisi verilmişti. Olası asayiş, terör, afet durumları ile ilgili de her türlü tedbiri, planı, hazırlığı yapması görev olarak tanımlanmıştı. Bunun dışında yetki yine vali ve kaymakamlarda ve kamu otoritelerinin iznine tabiydi. 2010 yılında kuvvet komutanlıklarının bu kapsamda yapmış oldukları bir harekat planı hazırlığı similasyonu askerin bu maddeye dayanarak darbelere kalkışmasına neden olduğu ileri sürülerek, iç hizmet kanunundaki 35'nci madde tanımı değiştirildi. EMASYA protokolü de kaldırıldı. Maalesef bu nedenle askerler kendiliğinden deprem müdahalesi yapamadılar. Otoriteden izin ya da talimat beklemek zorunda kaldılar. EMASYA protokolünde, askerin kendilerine tanımlanmış müdahale bölgeleri, görev alanları vardı. En küçük mahalle, köy dahil, bir askeri ekibin müdahale görev yeri olarak belliydi. Bu nedenle Gölcük depreminde organize şekilde askerleri tüm afet bölgelerinde ilk andan itibaren gördük.
Ama ülkemizde askeri darbeler de zaman zaman yaşandığı için, bir takım yetkilerin askeri darbe yapmak için kullanıldığı da ayrı bir gerçek. Fakat askerin bu yetkileri kullanarak darbeye kalkıştığı gerekçesi ile iç hizmet kanununun 35'nci maddesinin tanımı değişmesine, EMASYA protokolünün kaldırılmasına rağmen, orduya sızmış olan FETÖ yapılanmasının terörist unsurları protokolün kaldırılmasından 16 yıl sonra hain darbe girişimini yine de yaptılar. Çünkü öncesinde de siyasi çok hata yapıldı. Yüksek Askeri Şura kararlarında orduda irticai faaliyetler yaptığı tespit edilen subay ve astsubaylar ordudan atılırdı. 2002 yılında iktidar değişimi sonrası irticai faaliyetler dolayısı ile ordudan ilişik kesilmesine dönemin cumhurbaşkanı şerh koymaya başladı. Sanırım 2003 yılında da, irticai faaliyetler gerekçe gösterilerek Yüksek Askeri Şura'da ilişik kesmek kaldırıldı. Tamamen konu yargıya devredildi. Ama hain darbe girişimi sonrasında gördük ki, sonrasında orduya sızmaların boyutu inanılmaz düzeye çıkmış. 2003'te Y.A.Şura kararı ile ordudan atılmanın kaldırılması sonrasında, 2016'da yüzlerce subay-astsubay ülke yönetimini değiştirmek, darbe yapmaya yeltenmek gerekçesi ile görevden alındılar. Bu arada eğer yanlış hatırlamıyorsam ki, internette dönemin haberleri araştırınca da gördüm. 13 Temmuz 2016 yılında Binali Yıldırım hükümeti zamanında Emasya yetkileri askere yeniden geri verilmiş ve cumhurbaşkanı da bu kararı onaylamıştı diye hatırlıyorum. Zaten iki gün sonra da darbe kalkışması yaşandı. Hatta askerin o zaman da bu yetkiye istinaden Boğaz Köprüsünü kapattığı iddiaları vardı. Sonra yetki yeniden kaldırılmıştı. Şu an konumuz bunlar değil. Depreme müdahalenin yetersiz kalması ve depremde neden bu denli can kaybı olduğunun izahında askerin niye eskiden olduğu gibi müdahale etmediğinin izah için bunları yazdım.
Maalesef yaşadığımız depremler çok büyük alanda olduğu için, EMASYA organizasyonu gibi bir koordinasyon hazırlığının önemi ortaya çıktı. Elbet bir takım afet organizasyonları ve görevlendirmeleri vardır. Ama bu çapta bir deprem beklenmediği için yetersiz kaldığını düşünüyorum. Deprem bölgelerinde hala enkaz altından bizi kurtarın mesajları geldiği iddiaları bile var. Tabii çok büyük bir bilgi kirliliği de olduğu kesin.
Türkiye Bu Felaketten de Çıkacaktır!
Ülke olarak yine ayağa kalkacağız. Eskisinden de güçlü olacağız. İnsanlarımız acılarına ve kayıplarına rağmen bir şekilde hayata yeniden devam edecekler. Ülke olarak can kayıplarını geri getirme şansımız maalesef yok. Ama ekonomi olarak daha da güçlü şekilde ayağa kalkacağımızdan emin olun. Hayat bir süre sonra yeniden normale dönecektir. Ama artık bu yaşananlardan gerekli dersleri almak, deprem gerçeğine göre her türlü yasayı çıkartmak, gerekli tedbirleri almak ve bunların da uygulanmasını sağlamak zorundayız. Şehirlerimizi bu gerçeğe göre bir an önce hazırlıklı hale getirmeliyiz.
Şu an asker sivil her alanda müdahale yoğunlaşmış durumda. Dünyanın hemen her ülkesinden yardım-müdahale ekipleri enkazlarda can kurtarmak için çalışıyorlar. Son olarak Dünya Sağlık Örgütü 3'ncü seviye olan en yüksek acil durum çağrısı yapıp, dünyayı Türkiye'ye yardıma çağırdı. Umarım enkaz altından çok sayıda canı daha sağ-sağlim kurtarırlar. Ama dünya tarihinin en büyük kayıplarına hazırlıklı olmalıyız. Maalesef enkazların hepsi kaldırıldığında çok büyük bir can kaybı tablosu ile karşılaşacağımızdan korkuyorum.
Ülkemin insanımın başı sağolsun. Hayatlarını kaybedenlerin mekanları cennet olsun. Tüm ülkeme geçmiş olsun. Allah bir daha böyle bir afeti bizlere yaşatmasın.
BIST'de İşlemler Durduruldu!
Sert Kayıplar ve iki kez devre kesicinin devreye girmesi sonrasında BIST'de işlemler durduruldu. BIST'den yapılan açıklamaya göre Pay Piyasası ve Vadeli İşlemler Türev Piyasalarında işlemler durduruldu dendi. Ama henüz neye karar verileceği yönünde bir açıklama yok. Gün içinde yeniden başlayacak mı, bugün için ya da pazartesiye kadar kapanacak mı bu karar belli değil. Acil toplantı halindeler.
En başından beri söylüyorum, pazartesi açılmamalı, en azından yas ilanı süresi sonuna kadar kapalı kalmalıydı. Öncelik enkaz altındaki insanlarımızı kurtarmaktır. Depremden etkilenen binlerce yatırımcı var. Onlar can derdinde iken, birilerinin borsa işlemleri yapması etik değil, ahlaki değil, adil değildi, hukuki de değildir. Eşitlik ilkesine de aykırıdır. HSBC Bankası bombalanmasında da kapanmıştı. 1999 depreminde de bir hafta kapanmış, sonra gerekli tedbirler açıklamalar alınıp, yapıldıktan sonra açılmıştı. Ülke tarihinin belki de en büyük depreminde bu kararın bu ana kadar alınmamasını doğru bulmuyorum. Ben en az pazartesiye kadar kapatılmasını, hatta yapılan işlemlerin bile iptalini doğru buluyorum.
NOT: Bu yazıyı yazmaya sabah 09:25 civarı başladım, bölge ile ilgili arkadaşlarımdan gelen kayıp haberleri, piyasa ile ilgili kişilerin arayıp neden borsa hala açık sorularına cevap vermem nedeniyle yazıyı ancak tamamlayabildim.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @aydineroglu_