Ülke yönetimi deneme yanılmaya, ben böyle düşünmüştüm ama olmadı, bir de bunu deneyelim demeye gelmez. Her alınan kararın olumlu-olumsuz bir yansıması, faturası vardır. Bir gün ''Değerli TL onurumuzdur'' diyerek, altı yıl boyunca yüksek faiz politikası ile 2001'de 1.68 olan Dolar kurunu, 2008'de 1.15 TL'ye indirirseniz, üreticileriniz yok olur. Ülkeniz ithalat cennetine dönüşür. Dışarıdan çok daha düşük fiyatla mal getirmek varken, kimse içeride üretmek istemez. Hatta içerideki üreticileriniz bile başka ülkelerde üretime kalkışırlar. Bu durum işsizlik, istihdam sorunları, cari açık, şirketlerinizin devamlı düşen kurlar yüzünden döviz borçlanmasına gitmeleri, hatta hane halkınızın bile misal Japon Yeni ile konut kredisi almasına yol açar. Ülkenin döviz cinsi borçları katlanarak artar. Dışa bağımlılığınız her alanda had safhaya çıkar. Devamlı düşen kurlar yüzünden yabancı fon girişleri hızlanır. Yüksek kurdan bozdukları paraları ile faiz alır, sonra da dövizi bozduklarının çok altında yerine koyar daha da fazla kazanç sahibi olurlar. Kur düştüğü için, yatırımlarının geri dönüş süreleri kısalır. Ama bu esnada enflasyon suni şekilde düşer, düşen kurlar yüzünden kişi başı gelir ve GSYH döviz cinsinden ciddi artış gösterir. Kendinizi zenginleşmiş görmeye başlarsınız.
Sonra kalkıp da, yok bu olmadı, TL'nin değerini düşürelim de ihracat artsın, yanlış yapmışız derseniz, bu takdirde de bir anda artan kurlar yüzünden döviz borçlusu kişi ve şirketlerinizi ciddi finansal ve ekonomik zorluklara sokarsınız. Bir kısmı batar, şirketler el değiştirir. Enflasyon ve faizler hızla artar, kişi başı gelir ve GSYH düşer. bankalarınız artan kurlar yüzünden sendikasyon kredisi borçlarında sıkıntı yaşarlar. Yabancılar ülkenizin nesi var, nesi yok almaya başlarlar. Dışarıya ihraç ettiğiniz ürünler yüksek teknoloji ürünü değilse, kilo başına değeri de devamlı düşer. Hatta öyle ki, sizden mal alan yabancılar, artan kurları gerekçe gösterip, aynı şu anda olduğu gibi fiyat düşür baskısı yaparlar. Onlar için ödedikleri parada artan bir yük olmamasına rağmen, sizin kur karşılığında karlarınız artıyor diye, fiyat indirmenizi isterler. Bu da kilo başı ihracat gelirlerinizin düşmesine neden olur. Yabancı fonlar kur riskleri yüzünden ülkeden devamlı çıkarlar. Artan kurlar doğrudan yabancı yatırımlarını düşürür. Misal 4.00 TL dolar kuru ile para sokan bir yabancı, yatırımını tamamladığında kur 10 TL olursa, kazanç için önce yatırım tutarına göre %150 civarı bir kar elde etmelidir ki, ancak yatırım rakamını elde edebilsin. Sonra gerçek manada kar peşinde olsun. Böyle olunca da, yabancı yatırımlar kesilir.
Önce kalkıp komşularınızla ''Sıfır sorun politikası'' güdeceğiz der, ki; bu çok doğru bir politikadır ve Esad ile ailece görüşür, ortak bakanlar kurulu toplar, PYD lideri Salim Müslim'i devlet olarak ağırlar, Mısır, Suudi Arabistan, Arap Emirlikleri, Yunanistan, AB ülkeleri ile ilişkiler, ABD ile ilişkiler, İran, Rusya, Ermenistan, Irak, Irak'ın kuzeyindeki özerk Talabani-Barzani bölgesi dahil herkesle iyi ilişkiler kurup, Ege'de bize ait adalarımızın Yunanistan tarafından işgalini görmez, sonra da kalkıp bunlar yanlış olmuş diyerek, ''Değerli Yanlızlık'' tezi ile tüm bu saydığım ülkelerin hepsi ile ilişkilerinizi bozarsanız, Mısır'da meydan mitingi yaparsanız, işte aynı şu an olduğu gibi hem batı, hem doğu, hem hristiyan, hem de Müslüman herkesle aranız açılmış olur. Empati yapıp bir düşünün, Mısır'ın başındaki kişi gelip, ülkemizde meydan mitingi yapsa ne düşünürüz. Bu nasıl olurdu? Halkı tarafından ilgi görseniz de, yönetimleri tarafından tepkilere muhatap olurdunuz. Yıllardır bize karşı Yunanistan ile ilişki kurmamış olan Mısır, şu an kendi aleyhine olsa da bölgesel ortak kararlara Yunanistan ve İsrail ile ortak imza atıyor.
AB ile müzakerelerde önceki iktidarların hatası ile peşin peşin gümrük birliğini uygulamaya alıp, sonra da beni neden hala AB'ye almıyorsanız demenin bir anlamı olmaz.
Sınırlarımızdan gelen milyonlarca kontrolsüz sığınmacılara tüm sınırları açıp, sonra batı yeterli yardımı yapmıyor, bunları batıya yollayacağız diyerek para istemekle, gelen milyonlarca sığınmacının yarattığı riskleri yok edemezsiniz.
Sınır ülkelerinin ve Ortadoğu'nun BOP projesi kapsamında tarumar edilmesini seyredip, Batının ve Rusya'nın bölgeye üs kurmalarına zamanında sessiz kalırsanız, Kobani'yi kurtarsınlar diye Irak'tan Suriye'ye peşmergenin topraklarınızdan törenle girmesine izin verirseniz, sonra kalkıp zamanında devlet olarak kabul ettiğiniz, görüştüğünüz PYD lideri, ama aslında PKK türevi olan Salim Müslim'e terörist diyerek, sınırınızda kurulan özerk-bağımsız yapıya dönüştürülmek istenen oluşumları kolay yok edemezsiniz. Onlarca da şehit verirsiniz.
Güneydoğu'da 100 kişinin altında terörist intikallerinde müdahale yetkisini valiye bırakır, komutanların elini bağlarsanız, bölgede terör örgütünün kimlik kontrolü yapmasını izlerseniz, sonra güneydoğu şehirlerimizde terör kalkışmalarını, terör yuvası olmuş şehirleri doğru ama gecikmiş bir kararlar temizlemek için yine kendi topraklarımızın içince onlarca şehit vermek zorunda kalırsınız.
Lübnan'dan kalkıp, en önemli değerlerimizden biri olan Telekom'un yine bizim bankalarımızdan alınan kredilerle alınmasını, sonra da bu krediler geri ödenmediği halde, satın alma değerine, yani bankaların üzerinde bırakılan kredi toplamına yakın bir paranın temettü olarak yedi yıl boyunca yurt dışına transferine göz yumarsanız, ondan sonra borç ödenmiyor diye telekom'u bankaların sahipliğine bırakmak yurt dışına kaçırılmış olan temettüleri size geri kazandırmaz. Ülkenizin dolandırılmasına neden olmuş olursunuz. Ama maalesef ki, hala bu konuya kimse çıkıp da uluslararası tahkimde bu paralarımız iade edilsin diye dava açmadığı gibi konu bile etmiyor, sorgulamıyor.
Özerk olması, siyasi amaçlardan etkilenmemesi açısından tüm devletler ve ekonomiler için çok önemli olan Merkez Bankanızın yönetimini üç yılda dört kez değiştirirseniz, ülkenin gerektiğinde finansal riskleri savuşturmak için kenarda tutulan merkez bankası yedek akçelerini hazineye aktarırsanız, sonra da yapılması gereken yapısal reformları bir türlü yapmadığınız, kamu harcamalarında israfı engelleyemediğiniz, kamu ihalerinde denetimi, şeffaflığı uygulayamadığınız, döviz borçlarınız yaklaşık 450 Milyar Dolar, dövize endeksli borcunuz yaklaşık 560 Milyar Dolar olmasına rağmen, hala dövize endekli ihaleler yaparsanız, artan enflasyona rağmen zorlama ile faizleri düşürmeye kalkıp, buna tepki veren dövizi durdurmak için de Merkez Bankasının rezervleri ile müdahale ederek rezervlerin eksiye düşmesine neden olursanız, sonra kontrolden çıkan kurları durdurabilmek için zamanında 200 baz puan faiz artışı yeterli olacakken, arka arkaya iki kere de 1125 baz puan faiz artışı yapmak zorunda kalırsanız. Bu esnada tüm şirketleri, kredi kullananları ters yüz edersiniz. Yapılan yanlışın yarattığı yüksek faiz, yüksek kur ve daha da artmış olan borçlar da yanınızda baki kalır. Ülke ve ikişi olarak fakirleşirsiniz.
Kendi getirdiğiniz Merkez Bankası başkanını, tam da dövizi kontrol edip, düşürmüşken, doğruların yapıldığı görülünce kısa sürede 15 Milyar Dolar yabancı fon girişi başlamışken, gece yarısı görevden alıp her şeyi yine ters yüz ettiğinizde, ihtiyaç duyduğunuz yabancı fonlar ülkenizden aynı hızla çıkarlar. Bu denli dövize endeksli borcumuz varken, net rezerv swap hariç yaklaşık 40 Milyar Dolar eksi iken, Merkez Bankası başkanınız, ''Rezervlerde tüm gelişmiş ülkeler brüte bakar'' diyerek, kurların artması halinde swap borçlarınızın ülkeye getireceği ek yükü görmeden manşet enflasyon kriterini bir anda bırakıp, enerji ve gıda fiyatları dışarıda tutulan çekirdek enflasyon önemlidir der ve faiz indirimi yaparsa, tepki veren dövizin sebebini dışarıda aramak doğru olmaz. Gözden kaçırmamamız gereken detay, brüt rezevi dikkate alan gelişmiş ülkelerin kur riskleri bizim boyutta yoktur.Sadece yanlış karar halinde faiz yükleri vardır. Oysa bizim faiz yükü dışında, çok daha büyük ve hızla artabilen bir kur riskimiz de var.
AB ile entegrasyon için başta kabul ettiğiniz ve imzaladığınız kararlara rağmen, AİHM kararlarına uymazsanız, sonra karşımıza çıkartılacak yaptırımların zararını bilmeniz gerekir. Tabii ki, hiç bir yabancı devlet, ülkemizin mahkemelerinin kararlarına karışamaz. Mahkemelerimize dayatma yapamaz. Ama zamanında darbe eylemlerine karıştı diyerek ben varken serbest kalamaz dediğimiz, rahip Brunso'u Trump bastırınca, aynı şekilde Alman pasaportlu Türk gazeteciyi de Merkel devreye girince bir anda serbest bırakırsanız, o zaman kimse sizin hukukun üstünlüğünüzü falan düşünmez, bu şekilde büyük elçiler çıkıp, hadsiz dayatmalar yapabilirler. Yabancının mahkemelerimizin kararlarına müdahele etmelerine haklı tepki gösterirken, kendimiz Anayasa Mahkemesi kararlarımızı uygulamazsak, aslında amaçları vatana değil, kendilerini görevlendirmiş şer odaklarına hizmet olan savcı ve yargıçları zamanında tüm uyarılara rağmen, yargıya dokunmayın diye korumaya alıp, sonra işin aslı anlaşıldığında vatan hainliği ile yargılarsanız yargı kurumunun itibar ve güven kaybını engelleyemezsiniz.
İşte görüyorsunuz sorunlarımızın bini bir para olan bir dönemdeyiz. Şimdi bugün TCMB faiz toplantısı var. Merkez Bankası mı ki, bu sorunların ana kaynağı? Yani bu gün için doğru bir karar alsa, yukarıda bazılarını saydığım, onlarca riskli ve belirsizlik içeren sorunlarımız bitmiş mi olacak? Merkez Bankası bugün faizleri pas geçse bile kurlar yeterince yara verdi. Bu yara hemen iyileşir mi dersiniz? Ya da, bugün pas geçse, çekirdek enflasyon kriterine ve son atamalara bakınca en kısa zamanda yeniden faiz indirimi yapacağı beklentisi yine de bitmeyecektir. Bu nedenle de kur ateşi o kadar kolay sönmeyecektir. Kaldı ki, son açıklamalara ve atamalara bakınca, ben bugün 50-100 baz puan arası bir faiz indirimi yapılmasını bekliyorum. Pas geçerse kurlarda düşüş tepkisi yaşanır. 50 baz puan indirim olursa, bu zaten önceden satın alındığı için yine kurlarda kısmi gevşeme yaşanabilir. Ama 50 baz puan üzerinde ne kadar yüksek faiz indirimi yapılacak olursa, kurların buna o kadar yüksek artış tepkisi vermesini beklerim.
Daha Büyük Bir derdiğimiz Daha Var!
OECD bünyesinde kurulmuş olan Mali Eylem Gücü FATF, diğer bir adı ile kara parayı ve terörizmin finansal desteklenmesini engelleme kurumu tarafından Türkiye'ye bu konuda eksik gördükleri ve yapılmasını istedikleri bir takım eylemler için tanınan sürenin dolmak üzere olduğu söyleniyor. Eğer süre sonunda Türkiye hala yapılması gereken düzenlemeleri yapmadıysa, ülkemizin Gri Listeye alındığının ilan edilmesi gibi bir riskle karşı karşıya kalabiliriz deniyor. Bu ciddi bir risktir. Eğer doğru çıkar ve Gri Listeye girersek, bu gelmesini istediğimiz yabancı doğrudan yatırım ve fonlara engel teşkil edebileceği gibi, çok ciddi bir yabancı sermayenin çıkmasına da neden olabilir. Açıkçası ben Türkiye'yi böyle bir listeye dahil etmelerinin iyice köprüleri yakmak demek olacağı için, son anda bu duruma bir formül bulunmasını, ek süre verilmesini, ya da bir şekilde Gri Listeye girmeden yeni bir uyarı ile farklı ama daha az etkili yaptırımlarla konunun ötelenmesini bekliyorum.
Gördüğünüz gibi, bir değil bin sorunla boğuşuyoruz. Emin olun ki, yine de BIST bunlara iyi dayanıyor. Ama biz hala bu şekilde deneme yanılmalarla dünyayı sanki yeni keşfediyormuşuz gibi davranmaya devam edersek, liyakat sahibi kişilerden ziyade, dediklerinin hep tersi çıkan ama hala yerlerinde duran danışmanlarla ve kişilerle devam etmeye sürdürürsek, ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu ama kaybolmuş olan güveni geri kazanmamız, çok zor olur.
BIST kesinlikle ucuz. Lakin sorunlar büyükse ucuz dediğimiz değerlerin geçici süre için de olsa daha da ucuzlamasına mani bir durum yoktur. Ama ülke olarak öncesinde de finansal-ekonomik krizler yaşadık. Bu dönemlerde de borsa ve borsa hisseleri ucuz olmalarına rağmen kayıplar yaşadılar. Lakin sonra işler yeniden düzeldiğinde bu kayıplarını fazlası ile telafi ettiler. Bu konuda yine rahatım. Aynısı olacak. Şirketler yine eder değerlerine, yeniden kuruluş değerlerine, olası bir el değiştirme halinde satışa konu olacak gerçek değerlerine çıkacaklardır. Soru, bu süreç ne zaman başlayacak? Bunun cevabı alınacak karar ve uygulamalara göre değişecektir. Ama Türkiye eski Türkiye değil. Emin olun yine ve çok daha güçlü şekilde dünya sahnesinde yer alacağız. Yüksek teknoloji içeren ürünlerin payı % 3.1 olsa da, ihracatımızın devamlı artması iyi bir gelişmedir. Teşvikleri asıl yüksek teknoloji içeren üretime yöneltmeye başladığımızda, ihracat kalitemizin daha arttığını görürüz.
Bugün öncelik TCMB kararı olsa da, çare ve çözümün TCMB'nın elinde olmadığını bilmenizi istedim. Yani TCMB bugün doğru bir karar verse, sadece sorunlarımızdan bir tanesi için belki kısmi bir rahatlama yaşayacağız. Diğerlerinin önemi ve riski halen sürüyor olacak.
Teknik olarak önceki yazılarım ve paylaşımlarımdan önemli seviyeleri zaten biliyorsunuz. Bugün yeniden tekrarlamak istemedim. Daha genel bir yazı yazmak istedim. Çok uzun oldu biliyorum. Ama maalesef tedavi için önce doğru teşhis koymak gerekiyor. Çünkü gördüğünüz gibi, bu işlerin şakası olmuyor. Ülkeye ve insanlarımıza çok büyük faturası oluyor. Umarım TCMB bu faturayı büyütecek bir hata yapmaz.
Düşman aramamıza gerek olmayan batılı dostlara(!) sahip olduğumuz kesin. Gelişmiş dünya ve batılı kurumların bize hak etmediğimiz kadar kötü ve mesafeli oldukları, haksız değerlemeler yapıldığı, kredi notlarımızın hak etmediğimiz yerlerde olduğu kesin. Ama bizim de onlara aldığımız yukarıda örneklemeler yaptığım yanlış uygulama ve kararlarla meydan verdiğimizi bilmemiz lazım.
Bugün ne karar çıkarsa çıksın sadece izlemeyi, gerçekleşmeler olursa onları kapatmakla yetinmeyi düşünüyorum. Çünkü bugün alınacak karar olumlu etki yapsa da, FED, tedarik, enerji, enflasyon sorunu gibi risklerimiz halen sürüyor olacak.
Hepinize sağlık ve bol kazanç dilerim.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @aydineroglu_