Gündemi Sakin Haftada Bu Satışlar Neden?

20.04.2021 09:25
  •  A 

Çok özel gündemlere sahip olmadığımız bir günü eksik kısa bir haftaya başlamıştık. Bu denli sert kayıplar neden yaşandı? Bu sorunun cevabını ben de sizler gibi merak ediyorum. 

Normalde DXY(Dolar Endeksi)'deki 91 altına düşüş, ABD tahvil faizlerinde yaşanan geri çekilme gibi gelişmeler bizim gibi borsaların yükselmesi için olumlu bir hava yaratmıştı. Ben bu gelişmelerin de etkisi ile 1.445 seviyesinin kırılmasını ve önce 1.460, sonra da 1.491 seviyesine doğru bir yükseliş olmasını bekliyordum. Neden böyle oldu diye bakınca, gördüğüm iki gelişme var! 

Birincisi TCMB Para Piyasası Kurulu açıklamaları oldu!
              Uzun süre faizlerde düşüşün olmayacağını, istikrar için sıkı para politikasının uzun süre süreceğini ifade eden bölüm metinden çıkartılmış, yerine %5 enflasyon hedefine odaklı kararlı tutumun süreceği, Bu hedefe ulaşana dek enflasyon üzerinde faiz verilmesi politikasının uygulanacağı ifadeleri metne girmiş.

Peki enflasyon şu an için TÜFE'de %16.19. O zaman % 17 faiz de enflasyon üzerinde değil mi? Yani TCMB bu gerekçe ile faizleri %17, % 18 seviyesine indirmeye kalkar mı? Bu metne göre mümkün. İşte piyasa metindeki bu ifade değişimini görünce tedirgin oldu ve satışa geçti diye düşünüyorum. Dikkat ederseniz bankalarda satışlar daha fazla oldu. Onları da diğer sektör ve hisseler izledi. Yani muhtemelen yabancı metindeki faiz detayını görünce, enflasyonda net düşüş görülmeden şu an için % 19 olan faizler indirilmeye başlanırsa döviz buna yükseliş tepkisi verir. Öyleyse ben şimdiden satmaya devam edeyim, dövizimi de alayım demiş olabilir.

Evet bence de, TCMB önümüzdeki süreçte enflasyona bakıp, orada düşüş ya da, artışın hızının kesildiğini, artış oranının düştüğünü görürse, mevcut % 19 haftalık politika faizini açıklanan enflasyonun üstünde ama, % 19'un altında bir seviyeye indirebilir. Düşük faizi kim istemez. Yapsın tabi de, TCMB rezervlerinde bu denli çelişkili açıklamalar gelirken bu yapılırsa, kurlarda oluşacak yükseliş, ithalata bağımlılığımız nedeniyle enflasyonu yeniden yukarı çekebilir. ÜFE enflasyonunun % 31.2 açıklandığı bir ortamda, zaten önümüzdeki aylarda ÜFE'nin TÜFE üzerinde arttırıcı etkisine şahit olmayı beklerken, faizler konusunda böyle bir algının oluşması kurları ve piyasayı olumsuz etkiliyor görüşündeyim.

İkincisi 128 Milyar Dolar Açıklamaları!
              Piyasaları tedirgin eden ikinci konunun ise, son günlerde çok kişiden gelen 128 Milyar Dolar'ın akıbeti açıklamalarındaki çelişkiler olarak görüyorum! Biliyorsunuz bu konuda ilk iktidar açıklamaları böyle bir paranın zaten hiç olmadığı yönündeydi. Doğal olarak da öyle bir rakamın gerçeği ifade etmediği söyleniyordu. Ama sonrasında söylem değişti. İktidarın bakan ve üst düzey kişilerinden gelen açıklamalarda bu rakam civarında bir tutarın 2019-2020 takvimi içinde satıldığı kabul edildi. Ama bunda bir suistimal olmadığı, herşeyin hukuka uygun olduğu ve paranın yaklaşık 75 Milyar Dolar'ı bankalara, yaklaşık 36 Milyar Dolar civarı da hane halkına gittiği ifade ediliyor. 

Konvertibilite gereği bir talep olması durumunda TCMB'nın bunun karşılığı dövizi satmak zorunda olduğu söyleniyor. Bu tam doğru değil. Sabit kur rejimi uygulayan ülkeler için bu doğrudur. Sabit kur rejimi uygulayan ülkelerin Merkez Bankaları ilan ettiği kurdan gelen tüm talebi karşılamak zorundadır. Ama dalgalı kur rejimi uygulayan ülkelerde gelen her talebin sabit bir kurdan karşılanacağı gibi bir yükümlülük yoktur. Yani bu şu demek, dövize artan bir talep olduğu zaman siz döviz kuru satış seviyesini yükseltebilirsiniz. Yani düşük kurdan satmazsınız. Böylece piyasa kurları yükselir ve dövizi düşük kurda almak isteyenler kurlar yükselince bu taleplerini azaltmaya başlarlar.

Hayır kur yükselse de talep aynı şekilde artarak sürüyorsa, bu takdirde faiz silahını çekip, kura yönelişi engellersiniz. Çünkü eğer bunu yapmaz ve döviz talebini rezervleri yok edecek şekilde karşılamaya kalkarsanız, o zaman yıl içinde vadesi gelecek döviz dış borç ödemelerini yapacak döviz sıkıntısı çekersiniz. Ülkeler için esas olan dış borç ödemeleri için rezerv bulundurmaktır. İşte sorun burada yatıyor. Yoksa borcumuz darphanemizin basabileceği TL cinsinden olsaydı, enflasyonu arttırmayı göze alır para basardık. Ama esas ekonomiyi krize sokan döviz cinsi borçlarımız olduğu ve Döviz de basma imkanımız olmadığı için, rezerler çok önemlidir.

Pandemi döneminde ABD ve AB gördüğünüz gibi para basıp ekonomilerini destekliyorlar. Ama onların paraları gerçek manada konvertibl. Dünyanın ticarette kabul ettiği birebir aldıkları Dolar, Euro ve Sterlin. Bizde ise enflasyon sorunu olduğu için paramız aynı itibarı görmüyor. Vadesi gelen döviz cinsi borcumuz için size TL ödemesi yapalım dediğimizde bu kabul görmüyor. Bu nedenle 128 Milyar Dolar'ın kime nasıl satıldığı ayrı bir konu, bu kadar ödenmesi gereken döviz cinsi borç varken neden rezervlerin tüketildiği sorusu ayrı bir konu. Benim için esas olan ikincisidir. Birincisi de tabi ki önemli ama, asıl vadesi geldiğinde ödemeleri karşılamaya yetmeyecek bir rezerv çok daha büyük riskler yaratır. Bu risklerin neler olduğunu en son 10/08/2018 tarihli ''Konsalidasyon ve Moratoryum Nedir?'' başlıklı yazımda belirtmiştim. İsteyen linki tıklayıp okuyabilir.

Bir ara tv ekranlarında gördüğümüz ''Baktın dolara talep mi var, pat çakarsın 10 Milyar Dolar'ı, yine mi alıyorlar, pat pat bir on Milyar Dolar, bir on Milyar Dolar daha çakarsın. Dövizde ülkeni sıkıştırmak isteyenleri ters getirirsin. Sonra da yüksekten sattığın dolarları çok düşükten geriye yerine koyarsın'' mantığı ile yapılan müdahaleler dünyanın döviz spekülasyonu yapabilecek spekülatörlerinin gücünü bilmemektir. İngiltere'yi bile alt etmiş spekülatörler için, bu kadar borçlu, cari açık veren ve enflasyonu yüksek olan Türkiye çok kolay hedeftir. Nitekim de öyle olduğunu Ağustos 2019 ve Kasım 2020'de görmüş olduk. 

Ülkelerin borç stoklarını, rezervlerini, enflasyonlarını, dış borç ödemelerini ve paralarının parite değerlerini takip edip, yetersiz rezerve rağmen reel faiz verilmediği bir ortam yakalandığı zaman bunu fırsata çevirmek isteyen çok sayıda uluslarası spekülatör yatırımcı vardır. Benzer şekilde zamanında Soros da İngiltere'de aynı operasyon ile İngiliz ekonomisini sarsmıştır. 1992 yılında, çok daha yüksek enflasyonuna rağmen parasını, kendisinden çok daha düşük enflasyonu olan Alman Markında sabit bir seviyeye pariteleyen İngiltere bunun faturasını ağır şekilde ödemiş sonrasında faizleri arttırıp, kur rejimini değiştirmek zorunda kalmıştır. Bu esnada Sterlin'i olması gerekenin çok üstünde değerli gören Soros, Sterlin borçlanıp, Alman Markında uzun pozisyon açmış ve en sonunda çaresiz teslim olan İngiltere, kur rejimini değiştirip serbest kura dönmüş, parası % 22'nin üzerinde hızla değer kaybetmeye başlamış, yüksekten Sterlin borçlanıp sürekli Mark satın alan Soros'un fonu da bu işten tam 1 Milyar Dolar para kazanmıştır.

Bu örneği neden verdim? Bilinmesi için. Bu durumlar sadece bizim başımıza gelmiyor yani. Benzer ekonomik ve finansal ortamı hangi ülke yaratırsa onun başına da gelebiliyor. İşte bir ara Londra'da TL swap faizlerinin % 1.300 leri hatta daha da üstünü görmesinin nedeni de budur. TL'nin fazla değerli, reel faizin olmadığını görenler, TL borçlanıp Dolar alıyorlardı. Hatırlayın sonra bizde de kurlar ne oldu? Sonunda ne yaptık, uzun süredir baskıladığımız faizleri iki kalemde 1.125 baz puan arttırmak zorunda kaldık. Peki o zaman yapılan faiz inatlaşmasından fayda mı gördük? Tam tersi çok büyük zarar gördük ki, hala da o zamanki hataların faturalarını kapatamadık.

Kısacası sorun ülkemizin cari dengede açık vermesine rağmen, ekonomisini ithalata ve dövize bağımlı hale getirmesi, hal böyle iken de bir çok alt yapı yatırımını hala dövize endeksli ihalelerle yapmasıdır. Bu durum ülke ekonomisinin tamamen dövize endeksli bir yapıya sahip olmasına neden olmuştur. Döviz cinsi iç-dış borcumuz yaklaşık 550 Milyar Dolar civarında. Kısa vadeli borcumuz 2020 Şubat'ta 168 Milyar Dolar iken, 2021'de bu rakam 192 Milyar Dolar'a çıkmış durumda. Özel sektör dış borcunu azaltırken, bankaların döviz cinsi borçlarında ise artış var. Hane halkı tasarruflarının da % 55'e yaklaşmış kısmı DTH'lara yatırılmış vaziyette.

Peki o zaman siz nasıl kur yükselirse yükselsin diyebilirsiniz ki? Kurdaki her yükseliş döviz cinsi yaklaşık 550 Milyar Dolar borcumuzun TL karşılığının artmasına neden olur. Bu durum da ekonomiyi açmaza sokar. Döviz borçlusu şirketler, bu borçlarının karşılığını TL olarak kazanamaz duruma düşerler. Bunun sonucu ise maalesef bellidir.

Vadesi gelen borçların ülke olarak genelde % 70 kısmı ya da biraz daha azı yeni borçlarla çevrilerek yolumuza devam ediyoruz. Ama bunun  maliyeti ekonomi kötü ise artar, iyi ise azalır. İyi bir ekonomininiz varsa borç çevirme imkanınız arttığı gibi yeni borçların faizleri de düşer. Bu kapsamda cds primlerimizin de 400'lerin üstünde olduğunu görüyoruz. Yani bu yıl için çevirebileceğimiz kısım dışında kalacak, ödememiz gereken yaklaşık 60 Milyar Dolar civarında bir döviz borcuna sahibiz. Sorun bunu karşılayacak rezervimiz var mı yok mu?

Ama biz dünyanın enflasyon yaratmaya çalıştığı bir dönemde, doğru olduğunu düşünürsek % 16.19 TÜFE, % 31.2 ÜFE enflasyonu açıklıyorsak, ihracat rekorları kırdığımızı söylediğimiz ortamda dahi, yıllık yaklaşık 36 Milyar Dolar civarı bir cari açık da bekliyorsak, cari açığı kapatan turizm gelirleri de riske girdiyse, o zaman enflasyon düşmeden faiz indirimleri ülke ekonomimiz için çok büyük risk teşkil eder. 

İşte tüm bunlar nedeniyle piyasa önce TCMB başkan değişimi, arkasından PPK metninde yapılan revizeler ve üstüne de 128 Milyar Dolar konusunda gelinen son durum nedeniyle iyice tedirgin olmuştur. Algılar bozulursa yatırımcılar her alanda nakite dönmeyi tercih ederler. BIST'deki satışların nedeni budur. Aynı şekilde boşa çıkan paralar da yeniden dövize yönelir. Tam bir açmaz yani.

Kısacası istikrarlı politikalar ve söylemler her ülke, her ekonomi için çok önemlidir. Ama maalesef en başında böyle bir rezerv yoktu demişken, şimdi kabul edilen ama nerelere satıldığı izah edilmeye çalışılan bir 128 Milyar konusu da olumsuz piyasa baskılarına tuz biber olmuştur.

Peki bu durumdan nasıl çıkarız, ya da çıkabilir miyiz? Tabi ki çıkarız. Ama bunun yolu da istikrarlı ve alınması gereken kararlarla, yapısal reformlarla ve kamunun üretime yönelik olmayan tüm harcamalarında tasarrufa yönelmesi ile olur. Toplumla kavga ederek, inatlaşma ile ve savurganlığa aynı şekilde devam ederek güven sağlanmaz. 

Aslında bu duruma çok daha önce gelebilirdik. Ama yapılacak denen hukuk ve ekonomi reformu paketleri beklendi. Maalesef açıklanan paketler ve programlar ikna edici olmayınca, üstüne bir gecede TCMB başkan değişimi yapılınca, bir de başta kabul edilmeyen 128 Milyar Dolar, son olarak evet satıldı ama şuralara satıldı diye izah edilmeye kalkışılınca piyasa güveni iyice sarsılmış oldu.

Piyasaların moralini bozan çok ciddi dış risk ve belirsizlikleri, sosyal medyaya yansıyan ordu içindeki cemaat yapılanmalarını, pandemide vaka olarak dünya dördüncülüğümüzü, nüfusa oranla dünya birincisi olmamızı, kontrol altına alınamadığı takdirde daha sert kapanmaya gitme riskimizi de bunlara ekleyebilirsiniz.

Kısacası durum ekonomik ve finansal açıdan ciddidir. Liyakat sahibi kadrolara olan ihtiyaç her zamankinden çok daha yüksektir. Tüm alanlarda çok iyiyiz söylemleri ile bu tablo değişmez. Her şeyin faturası da 20 yıldır tek başına tam yetkili bir iktidar varken muhalefete kesilmez. Madem her yerde çok iyiyiz, o zaman bu kur, faiz, enflasyon, rezerv krizi neden sürüyor sorusuna cevap vermek gerekir. Ama verilecek cevap ikna edici olmazsa, işte şu an yaşadığımız tablolar oluşur.

BIST'de böyle ortamlarda eder değerleri yüksek olan hisseler bile düşebilir. Bu düşüşler çok da derin olabilir. Çünkü güven kaybeden yerli ve yabancı yatırımcı borsada durmak istemez. O zaman da fiyata bakmaz. Ama sonra bu krizler bir şekilde çözülür. Dengeler yine kurulur. Fiyatlar yine olması gereken seviyelere çıkar. 1994 ve 2001 krizlerinde borsa ve hisseler şu anki kayıplarından çok daha büyük kayıplar yaşadılar. Ülke olarak da çok derin sarsıntılar geçirdik. Ama sonra dengeler yeniden kuruldu. Borsa endeksinden de kısa bir süre sonra sıfır atmak durumunda kalmıştık. BIST bence çok ciddi ucuz. Ama ucuzluk görecelidir. Siz ülkenin dengelerini iyice bozarsanız, ucuz olan pahalı hale de gelebilir. Doğru hamleleri yaparsanız, o zaman da hızla normalleşmeye dönülür. Sorun bu durumun yeniden sağlanması için geçecek süre ne olacaktır sorusunda yatıyor. Bu cevabı da doğru politikaları uygulayıp-uygulayamamasına göre iktidar belirleyecektir.

Umarım en kısa zamanda yeniden her alanda iyileşmeye döneriz. Biliyorum çok uzun oldu. Ama uzun zamandır bu kadar kapsamlı bir yazı yazmamıştım. Bence birçok konuyu anlamak açısından faydalı olacaktır diye düşünüyorum.


    Saygılarımla
    Aydın Eroğlu
     Stratejist
   Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_


  • 19.04.2021
    09:22

    23 Nisan tatil olduğu için cuma günü BIST kapalı. O nedenle borsa için daha kısa bir hafta yaşayacağız. Diğer taraftan gündem olarak da, ekstra bir ağırlık taşıyan konu yok. Önemli olacak birkaç detaya değinip, yazımı kısa keseyim. Vaka artışları d&uu... Devamı »

  • 16.04.2021
    09:49

    TCMB faiz politikasında şimdilik değişiklik olmadı. Beklentim de bu yöndeydi. Ama karar öncesi yükselen bankalar, karar çıkmadan realize oldu. BIST de buna uygun önce yükseldi, sonra düştü. Aslında karar doğru. Ama bir kere algılar bozulduğu için, şim... Devamı »

  • 15.04.2021
    09:40

    Nihayet TCMB başkan değişimi sonrası ilk PPK toplantısı günü geldi! Neden böyle söyledim? Çünkü bir önceki başkan 200 baz puan faiz artışı kararı aldıktan sonra gece yarısı görevden alınmıştı. Yerine faizlerin indirilmesini, faizin düşük olmas... Devamı »

  • 14.04.2021
    09:28

    Dün pandemi konulu toplanan kabineden iki haftalık kısmi kapanma kararı çıktı. Zorunlu haller dışında şehirlerarası seyahat kısıtlandı. Sokağa çıkma yasağı akşam 19.00 ile sabah 05.00 arasına çekildi. Daha birçok alanda yeni yasaklara uygun kısıtlamalar getirildi. Um... Devamı »

  • 13.04.2021
    09:29

    Halkbank'ın ABD'deki temyiz duruşması yapıldı. Taraflar iddia ve savunmalarını verdiler. Mahkemeden karar bekleniyor. Ancak, savcılığın bankanın yargılanması için sunduğu iddialarından birisi, ABD'nin ambargo uyguladığı İran'ın 1 Milyar Dolar civarı kara para a... Devamı »