Şu an dünyada rüzgarlar yine bizim gibi gelişmekte olan ülkeler lehine esiyor. Neredeyse her kıtadan her ülkede faiz indirimleri yeniden uygulamaya alındı. Çin&ABD ticaret savaşı nedeniyle Türkiye'de üretim ön plana çıkabilir. Maalesef ülkemizde asgari ücretin indiği düzey nedeniyle işgücü maliyetleri çok düşmüş durumda. Tüm bunlar ülkemizin yatırımlarda kendiliğinden ön plana çıkmasına yarayacak gelişmeler.
Yeterki gölge etmeyelim. Yeter ki, kendi elimizle düzelecek sistemi yeniden bozmayalım. Misal TCMB'nın son karşılık oranı kararları! Bankaları zorlama ile kredi vermeye itiyor. Kredi verene daha az zorunlu karşılık ayırma ve ayrılan karşılıklara daha yüksek faiz alma imkanı tanınıyor. Buna karşılık kredilerini istenilen oranda arttırmayan bankalara ise, daha yüksek zorunlu karşılık ayırma ve bu karşılıklara da daha az faiz verilmesi müeyyidesi uygulanıyor.
Tüm bunlar yanlış. Zorlama ile kredi verdirilmez. Verilirse sonra şu an içine düştüğümüz durumun da daha beteri olur. Borç yapılandırmaları değil de iflas ilanları duymaya başlarız. Bankalar zaten mevduat toplayarak ve iç-dış borç edinerek bunları yatırım ve tüketim taleplerine kanalize ederek para kazanırlar. Yani hiç bir banka hele de bizdeki gibi mevduata verdikleri faizlerle, topladıkları paraları bankada yatırarak para kazanamaz. Bu kaynakların kredi olarak verilmesi halinde paradan para kazanırlar. Ama bunu yaparken de piyasanın şartlarını gözetmek zorundadırlar. Çünkü sahip oldukları paraların çok azı kendi sermayeleridir. Daha çoğu ise, vatandaşların mevduatları ve iç-dış diğer finansal borç kaynaklarıdır. Bunları kontrolsüz bir şekilde kredi vereceğim diye dağıtamazlar.
Piyasada güven sorunu varsa bankalar kredi verme konusunda temkinli davranırlar. Bu nedenle de hiç bir banka cezalandırılamaz. Çünkü zaten eğer yanlış yapıyorlar, aslında piyasada hiç bir güven sorunu ve kredi riski problemi yoksa, diğer bankalar kredi veriyor ve bundan para kazanıyorlarken, kredi vermeyenler ise topladıkları mevduat ve borçlanma kaynaklarına faiz ödeyerek, bunları da kendilerinde tuttukları için faiz geliri elde edemediklerinden zarar ediyor olurlar. Yani zaten bu davranışlarına bir ceza kesiliyor olur.
Ama eğer piyasada kredi risleri varsa, verilen kredilerin batak oranı arttı ve devamında daha da artma riski varsa, bu takdirde ilerisi için faiz ve kurların birlikte artma riski de vardır. Şimdi böyle bir ortamda, kaynaklarını zorlama ile kredi olarak dağıtan bankalar kağıt üzerinde kar yapıyor gözükürken, korktukları gibi bir finansal kriz patlarsa o zaman batan kredileri nedeniyle çok büyük zararlar ederler. Tabii sadece bu nedenle değil, aynı zamanda döviz cinsinden alıp da TL cinsinden iç piyasaya verilen dış borç karşılıkları da kurlar artınca eveliasyon zararı olarak hanelerine yazılır.
Piyasaların canlanması, işlemesi çok önemli bu kesin. Bunun için de kredi faizlerinin düşmesi ve kredilerin açılması şart bu da kesin. Ama hepsinden ötesi piyasada güven sorunu olmaması gerekir. Eğer güven sorunu yoksa zaten işler kendiliğinden yoluna girer. Bankalar yoldan çevirdiklerine kredi verme telaşına kapılırlar. Peki Nedir bu güven?
Güven geniş bir çerçeveyi kapsar. İçine yasama-yargı-yürütme sorunlarınız başta tüm hukuk siteminizi, eğitim sisteminizi, ekonomiyi, dış ilişkileri, iç siyaseti, ödemeler dengenizi, üretim yapınızı, güçler ayrılığı prensibini... ve daha birçok konuyu ekleyebilirsiniz. Bunlarda sorun varsa iç-dış sermaye ve fonlar ürkek olur. Şimdi cevabı siz verin, bu saydıklarımda sorunlar var mı yok mu? Verilecek cevaplar neden pozitif faiz vermemize rağmen ülkemize para girişi olmuyor sorusuna da karşılık gelecektir. Aynı zamanda bankaların neden yeni kredi vermekte titiz davrandıklarını da gösterecektrir.
İçinde bulunduğumuz gündemlere de değineyim azıcık! İstanbul Büyük Şehir Belediyesi toplamda 184 kişilik bir medya şirketi kurmuş ve yıllardır işletiyormuş. Devletin TRT'si ve bu kadar çok özel basın ve yayın organı varken, bu yapıya bir belediye neden gerek duyar? Bu medya şirketi için Milyonlar neden harcanır?
Bir başka belediye de sadece bir yılda mehter takımı için 11 Milyon TL harcama yapmış. Ya bırakın bu işleri artık. Dönün de vatandaşın derdine odaklanın. Tüm bunlara para bulurken, Türkiye'nin her yanında ormanlar cayır cayır yanıyor. Sonra çıkıp da, yeterli müdahale uçağı yok, olanlar bakımsız güvenli değil açıklamaları yapılıyor. Mültecilere şimdiye dek 30 Milyar Dolar harcamaya, sadece yukarıdaki iki belediye faaliyetinde bu denli israfa para buluyoruz da, gerekli yangın müdahale uçağı almak ya da tamirini yapmak için mi para bulamıyoruz?
Lütfen artık liyakata önem verilen günlere geri dönelim. Hizmeti amaç edinelim. Üretimi, refahı arttırmanın yollarına odaklanalım. Yoksa görüyorsunuz dışarıda yine lehimize gelişen finansal şartlara rağmen, biz büyük bir fırsat dönemini daha heba etmek üzereyiz.
Tekrar ediyorum, gölge etmeyin yeter. Piyasa kendiliğinden düzelir. Ama biz şartları kendi elimizle bozmayı sürdürüsek, ben hangi strateji tahmini yapayım da işler düzelsin!
Güne gelirsek, dışarıda borsalar alıcılı, farklı ülkelerden de faiz indirimi haberleri var. BİST bu ortama katılacaktır diye düşünüyorum. Ama durduk yerde aldığımız kararlar bir anda dövizi tetikliyor. Enerji ve akaryakıt başta tüm girdi maliyetlerimizi yukarı çekme, yani dolayısı ile yine enflasyon riski yaratıyor. Bunlar nedeniyle iyi olacağız dediğimiz yerde negatif ayrışabiliyoruz. Umarım bu hatalardan bir an önce vazgeçeriz.
Hepinize bol kazançlar dilerim.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_