Ekonomi yönetiminde doğru zamanlama ve güven çok önemlidir. Maalesef bir kaç yıldır faizleri zorlama ile sabit tutmaya çalışıyorduk. Siyasi baskı ile TCMB politika faizlerine dokunmadan sözüm ona faiz artışı yapmıyordu. Ama aslında Gecelik Geç Likidite Borç Verme Faizi politika faizinin yerini almıştı. Yani çok önceden beri faizlerimiz artmaya başlamıştı.
Ekonomide yapısal reformlar, doğrudan yatırımlar, gıda dahil üretim artışı ve katma değerli üretim düşük faiz ile sağlanır. Ama bunun da gerçekçi kur ve güvenilir bir siyasi politika uygulamalarına ihtiyacı vardır. Yoksa kurları baskı altında tutup faiz düşürülmez. Ya da yapısal reformları mali tedbirlerle desteklemeden reform yapılmaz.
Maalesef son bir kaç yıldır. İktidar bol kepçe mali yapıyı gevşetmesine rağmen, diğer taraftan da siyasi zorlama ile TCMB'nın elini tutuyordu. TCMB da faizlerde anlaşılmaz uygulamaların içinde boğulmuştu. Dünya genelinde yaklaşık 8-9 yıldır süren faizsiz bol para dönemin de katkısı ile şimdiye dek önemli bir sorun yaşamamıştık. Ama iki yıldır ABD FED faiz artışı sürecine başlaması ile kurlarda yükselişler yaşanmaya başlamıştı.
Yani FED defalarca faiz artışı uyarıları yapmasına, uluslar arası kurumlar kırılgan beşli vs. tanımlamalarla Türkiye ekonomisinin açıklarına dikkat çekmesine rağmen yönetenlerimiz bu uyarıları ciddiye almayıp, ekonomilerin en önemli kurumları bankalara ve faize yüklenmeye devam ettiler.
Aslında belki dolar borcumuz düşük olsa sorun olmazdı. Yani gerçek kur hangi seviye olursa olsun demek için dış borcumuzun düşük olması gerekirdi. Ama Kemal Derviş sonrası ciddi artmış faizlerle düşen kurlar nedeniyle sanayici 2002 ile 2009 arasında 1.15'e kadar düşen Dolar ve 1.30 civarına inen Euro ile borçlanmayı daha ucuz görmüş, yüksek faizlerle borçlanmak yerine döviz borçlusu olmayı seçmişti. Bu nedenle 2002'deki yaklaşık 130 Milyar Dolar dış borç stoğumuz da, hızla bugünlerdeki 450 Milyar Dolar düzeyine çıktı. Tamam belki bunun içindeki kamu payı çok düşük, daha ziyade özel sektöre ait bir borç artışı var ama değişir mi? Sonuçta özel sektör hızlı kur artışları başladığında bundan etkilenirse, doğal olarak faturası devlete de çıkacaktı.
Nitekim öyle de oldu. Dünya genelinde yıllar öncesinden gelen düşük faiz bol para dönemi sona erdi. Faiz artışı süreci başladı. Ama biz halen harcamaya cari açığımızı büyütmeye devam ettik. Üretim yerine taş toprak yatırımları ve rant ekonomisine yüklenmeye devam ettik.
Brent petrol 40 Dolar altına düştüğü, cari açığımızın en büyük gider nedeni olan enerji ithalatı faturamız çok zorlamadığı için bunun olumsuz baskısını fazla hissetmiyorduk. Ama brent 80 Dolar düzeyine yeniden çıkınca enerji faturamız da baskı yapmaya başladı.
İşte tüm bunlar gerçekleşirken, iç-dış siyasi tüm çevrelerde ve ilişkilerde kavga dozunu zirveye taşıdık. Bir tane muhabbet edebileceğimiz ülke bırakmadık. Siyasette geldiğimiz demokratik ortamı da görüyorsunuz. Yani ülkedeki TRT kanalları da dahil, tv kanallarının ve gazetelerin siyasilere eşit mesafede olduğunu söyleyebilir misiniz?
Sınır ötesi ve sınır içi askeri harcamalarımız arttı. Ülkemiz terör hedefi oldu. Yanlış politikalarımızın yansıması olarak da mali faturası 40 Milyar Dolar'a ulaşmış bir mülteci misafir ediyoruz.
İşte daha sayabileceğimiz bir çok olumsuzluk varken, ekonomide alınması gereken tedbirlerimiz çok gecikince, uluslar arası ratingçiler not indirmeye başladılar. Ama buna rağmen biz üretime dönük olmayan harcamaları arttırmaya devam ettik. TCMB'nın özerkliğini de gündeme getirince işin kontrolü iyice kaçtı.
Belki üç ay evvel 200 baz puan faiz artışı yaparak kontrol altında tutacağımız döviz kurları, TCMB'nın her nedense(!) bir türlü yapmadığı faiz artışı ndeniyle 4.92 Dolar ve 5.76 Euro seviyelerine çıkınca, şimdi panik halinde TCMB faiz artışlarını görüyoruz. Nisan sonu gibi 75 puan, iki hafta evvel 300 puan, dün de 125 puan olmak üzere toplamda 500 baz puanlık bir faiz artışı yapmış durumdayız.
Ama maalesef zamanında alınmayan gecikmiş tedbirler nedeniyle güveni sarstığımız için, ratingçiler not indirmeye devam ediyorlar. Zaten yatırım yapılamaz seviyelere indirdikleri notlarımıza rağmen, banka ve şirketlerimiz için yeni not açıklamaları sürüyor. Geçen hafta ratingçilerden ayrı ayrı bankalarımızı ve bazı şirketlerimizi negatif izlemeye aldıkları haberleri vardı. Dün akşam ise Moody's bankalarımızın notlarını indirip, çok sayıda şirketimizi de indirim için takibe aldığını açıkladı.
İşte tüm bunlar gecikmiş tedbirler nedeniyle ülkeyi yönetenlerin bizlere ve ülkeye yaşattığı olumsuzluklardır. Lütfen bu anlattıklarımı kimse siyasi yorum diye görmesin .16 yıldır ülkeyi tek başına yöneten bir iktidar varken, yaşananların mesuliyetini bir başkasında aramak asıl siyasi yan tutmak olur!
Kısacası 450 Milyar Dolar dış borcunuz varken TCMB'nın özerkliğini gündem yapmanın ek faturasını bize kesmiş durumdalar. Dün yapılan beklenti üzerindeki 125 puanlık faiz artışı ile toplamda 500 baz puanlık faiz artışına rağmen, halen sayın cumhurbaşkanımızın Londra'da TCMB ve faizler hakkındaki açıklamaları öncesi Dolar'daki 4.26 ve Euro'daki 5.15 seviyelerinin altına inemedik. Dün faiz artışı ile kısmen yaşanan kur düşüşü, bugün bankalarımızın not indirimleri ile yeniden yukarı bir tepki vermiş durumda.
Her neyse, demem o ki, bir an önce enflasyonu, cari açığı düşürmek zorundayız. Seçimlerden her kim galip çıkarsa çıksın, her alanda tasarruf tedbirlerini uygulamaya almamız gerekiyor. Önümüzde seçimler olduğu için, maalesef tedbir açıklamaları yerine, halen harcama arttırıcı vaatler duyuyoruz.
Kısacası seçimlere kadar çok ciddi bir rahatlama yaşanmasını beklemiyorum. Seçim sonuçları çok önemli olacaktır. İktidar galip çıkarsa, TCMB ve faizler hakkında yaratılan belirsizlikler nedeniyle bir süre belirsizlik yaşanacaktır. Acaba TCMB özerkliği son mu bulacak diye bakılacaktır. İşte cumhurbaşkanımızın yarattığı bu güven kaybı nedeniyle seçimler bitene dek piyasa üzerindeki baskıların sürmesini bekliyorum.
Eğer size 450 Milyar Dolar borç vermişlerse, doğaldır ki yabancı kurumlar ülkenin risklerine çok daha fazla ilgi gösterecek, bu risklerin artmasına ve bugüne dek sürmesine neden olan siyasi yöneticileri olumsuz etkileyecek bir takım kararları da açıklayacaktır. İşte bu nedenle bazı rating açıklamalarını da siyasi baskı nedeniyle yapılan seçimleri etkilemeye yönelik davranışlar olarak görüyorum.
Şu an için ne desem nafile, bizlerin değil yöneticilerimizin doğruları görmesi ve yapması lazım. Gecikmiş bir faiz artışının faturasını görüyorsunuz. Ama tüm bu olumsuz görünümden çıkmanın en önemli yolu, kavgacı uslüptan ve üretime dönmeyecek harcamalardan kaçmak, tasarruf önlemlerini almaktan geçer. Bu konularda ne kadar geç davranırsak, sonra alınan kararların faiz artışlarında olduğu gibi faydası değil, daha çok zararı olur.
Şimdi de diğer bir gecikmiş karar ise, halen OHAL'in sürmesidir. Dün cumhurbaşkanımız seçimlerden sonra OHAL kalkabilir mesajı verdi. Ama zaten OHAL şimdiye dek kalkmalıydı. Kısacası bu konuda alınan karar yok ve verilen mesaj varsa, orada da gecikmişiz demektir. Sonra kaldırsak bile iş işten iyice geçmiş olabilir.
Sonuç olarak, seçimlerin bitmesini beklemekten başka çaremiz yok. Bir an önce bitsin ve inşallah seçim yeni bir seçim doğurmasın. Lütfen oylarınızın değerini bilin. Anlatılanlara değil, gerçeklere göre düşünerek oylarınızı kullanın. Yoksa hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Sonra olumlu ya da olumsuz yansımalarından hepimiz etkileniyoruz. Ekonomide her şey yolunda olsa, kurlar bu denli yükselir miydi, faizler 500 puan artar ve borsa da bu kadar düşer miydi diye düşünün. Eğer bunları yaşıyorsak, birileri bir şeyleri yanlış yaptığı içindir. Sonra neden düşüyoruz diye borsadaki düşüşün sebebini sorgulamayın. Çünkü her şey gözlerimizin önünde oluyor. Doğruları kabullenmezsek, düzlüğe çıkamayız.
Son not indirimi nedeniyle borsamız eksi başlar. Ama devamı yine de belli olmaz. Yapılan faiz artışları aslında fazlası ile yeterli ama kaybolan güveni geri kazanmak o kadar kolay olmuyor işte!
En kısa zamanda herşeyin yeniden normale döndüğü günlerin gelmesini diliyorum...
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_