Dün açıklanan ağustos ayı tüfe %9.09 ve yıllık %58.94 olarak beklentilerin üzerinde açıklandı.
Para politikasında enflasyon altı düşük faiz uygulanması nedeniyle en başından beri enflasyon sorunu yaratacağına dikkat çekiyordum. M. Şimşek ve H.Gaye Erkan sonrası iyimserlik başladı ama, enflasyon yine de düşmeyip yeniden arttı. Peki faizleri artırmaya başlayan Merkez Bankası'na rağmen enflasyon neden arttı? Hani enflasyon düşük faizler nedeniyle artıyordu. Hani faizler artınca enflasyon düşecekti? İşte şimdi piyasada bu yorumların yapıldığını duyuyorum!
Ama bu yorumlar ve sorular doğru değil. Gerçeği yansıtmıyorlar! Biz ülke olarak üretim, tüketim, tarım, sanayi, aklınıza ne gelirse her alanda ithalata bağımlı bir ekonomik yapıya sahibiz. Üretimin her alanı dahil yüksek bir ara mal ve girdi ithalatımız var. Bu nedenle de bu ithalat için döviz ihtiyacı duyuyoruz. Hatta Rusya-Ukrayna savaşı sonrası artan dünya enerji fiyatları yüzünden cari dengemizdeki açık devamlı büyüdü.
En başından beri yazıp, uyarıyorum. Enerji ithalatımız ve ithalata bağımlı üretim yapımız nedeniyle, eğer kurlardaki yükselişi düşüremezsek, enflasyonu da durduramayız. Kurlardaki baskı ise enflasyonun düşmesi ve-veya cari açığın kapanıp, cari fazla verilmesi ile olur. Bizde cari fazla vereceğimiz iddiası ile başlatılan enflasyon altındaki faiz politikası, hatta artan enflasyona rağmen düşürülen faiz politikası sonrası, iddia ettikleri gibi cari fazla vermedik. Tam tersi benim en başından beri uyardığım cari açık ve enflasyon patlaması yaşadık.
Sonunda bu hatayı anlayıp ekonomi kadrolarında seçimler sonrası kısmi değişime gittik. Kısmi diyorum, çünkü Mehmet Şimşek ekonominin başına, Gaye Erkan TCMB'nın başına getirilirken, önceki hatalı politikaların uygulayıcılarından biri olan TCMB eski başkanı Kavcıoğlu ise, BDDK'nın başına getirildi. Faiz artışları güçlü şekilde başlatılması gerekirken, ilk iki toplantıda oldukça düşük faiz artışları yapıldı. Bu artışların kesmeyeceği görülünce, üçüncü toplantıda bu sefer beklentiler üstünde bir artışla faizler %25'e çekildi. İşte sorunlardan birisi de bu beklentiler! Beklenti olarak yapılan açıklamalar analistlerin gerçek olması gereken beklentileri değil de, aylardır beklentilere uymayan kendi bildiğini okuyan yöneticilerin, iktidarın kararları nedeniyle nasılsa olması gereken yapılmaz düşüncesi yüzünden oluşan bastırılmış beklentilerden kaynaklanıyor. Nasılsa yine yapılmaz denen artışlar bu sefer yapılınca beklentilerin üzerinde deniyor.
Aslında beklenti olması gereken olmalıdır! Yani nasıl gelişmiş ülkeler enflasyonu yenmek için enflasyon üzerinde faiz veriyorlarsa, bizde de enflasyonu durdurmak, sonra da tersine çevirmek için gerçekçi bir faiz oranı uygulanmalıdır. Tamam, yıllardır ısrarla yapılan hatalar yüzünden dünya zirvesinde olan enflasyonumuzun üstünde faiz uygulamak oldukça yıkıcı olabilir. Ama enflasyonla ilgisiz düşük faizler de ateşi söndüreceğine, daha fazla harlar. Bizdeki durum da tam bu. Gerekenden çok düşük faiz artışları yapılınca, kurlar enflasyonla olan fark nedeniyle yükselmeye devam ediyor. Kurlar arttıkça bunun etkilediği her alanda enflasyon artmaya devam ediyor. Kontrolsüz artan enflasyon da toplumsal yaşamın her alanındaki tüm dengeleri gördüğünüz gibi alt üst ediyor.
İşte üç aydır faizler artıyor olsa da, olması gerekene göre çok düşük tutulduğu için çözülmez ve yıl sonu %65-%70 lere doğru yükselir dediğim enflasyon riski de sürmeye devam ediyor. Bu nedenle bu sorunu çözmek istiyorsak, KKM ve DTH'lardaki artışın tersine dönmesini istiyorsak, o zaman gerçekçi bir faiz artışı yapmak durumundayız. Kısacası yıl sonuna kadar politika faizinin %45-%50 oranlarına çıkartılması gerekir diye düşünüyorum.
Bunu yaparken dövize gelen satışlar sonrası kamudan döviz satışı değil, kurların belli bir alt seviyede rezerv alımları ile gereğinden fazla düşmesine de mani olmak gerekir. Tabii ki enflasyon sadece faizlerle düşmez. Buna paralel maliye ve üretim politikalarını da uygulamak, bir süre üretim dışında büyümeden vaz geçmek, büyümenin düşmesini bir süre için kabullenmek ve sıkı para politikalarını her alanda uygulamak gerekir.
Üretimde kur düşük kalırsa rekabet avantajı kalmadı diye başka ülkelere yönelebilecek emek yoğun üretim yapısından sermaye ve teknoloji yoğun üretim yapısına geçmek gerekir. Eğer özel sektör bunun için yeterli sermaye yoğunluğuna sahip değilse, ki ben tam tersi özel sektörün fazlası ile yatırım sermayesine sahip olduğu ama enflasyon riski yüzünden yatırım yapma riskini göze alamadığını düşünüyorum. Her neyse, eğer özel sektör kendisi bu dönüşümü yapmazsa, kamu yatırımları ile ara mal ve yüksek teknoloji alanında yüksek ithalata konu olan ürünlerin yurt içinde üretim yatırımları yapılmalıdır. İlk anda kamunun yapacağı bu yatırımlar daha sonra özel sektöre devredilebilir. Hatta devlet kamu ortaklığı senetleri ile vatandaşları da bu yatırımlara en başında ortak yapabilir. Bu şekilde gereken yatırım sermayesini doğrudan halktan da toplayabilir. Aynı şekilde türlü yatırım ve vergi teşvikleri ile bu üretimler desteklenip yatırımlar çekilebilir. Ama bunun olabilmesi için muhakkak kur riski ve dolayısı ile enflasyon sorunu çözülmelidir.
Bu nedenle gereği neyse o kararlar alınmalıdır. Analistler de, ''bunu yapmazlar ancak bu kadarını yaparlar'' diye beklenti açıklamaktan vazgeçip, olması gerekenlere göre beklenti açıklamaları, toplumu ve karar verenleri doğru yönlendirmeleri gerekir.
BIST Rekorlara Doymuyor!
Enflasyon sürdükçe, düşük tutulan faizler nedeniyle DTH'larda ve borsadaki yükseliş sürüyor. Her ikisinde de sürekli yükseliş farklı sıkıntılar yaratır. DTH'lardaki artış, üretim ve yatırımlara gidebilecek kaynakların bloke edilmesi nedeniyle kaynak ihtiyacının sürmesine ve enflasyon riskine neden olur. BIST'deki sürekli yükseliş de, bir yerde olması gerektiğinden de fazla düzeltme riskinin devam etmesine neden olur. Günü gelip de bu düzeltme yaşanırsa da, bu sefer düşüşler fazla can yakar.
Ama şu an enflasyondan korunmak için mevduat faizleri henüz yeterli alan görülmediğinden borsaya yöneliş sürmeye devam ediyor. Bu nedenle BIST TL bazında dün de yeni rekorlar kırdı. Bu durum bir süre daha böyle devam edebilir. Ama eğer bir gün faizler olması gerektiği gibi arttırılacak olursa, o zaman mevduat garantili bir getiri yaratacağı için borsaya alternatif olduğu anda borsa satışlara maruz kalır.
Lakin, bu durumda da Türkiye doğruları yapmaya başladı diye yabancı fon girişleri artar. Notlarımız yükselir, yabancı fonlar yabancı takasının %40-%50'lere çıkacak şekilde artmasına yol açan girişlere başlar. Bu durum yerlilerin mevduat faizi için borsada satacaklarından daha fazlasını yabancıların almasına imkan yaratır. Kısacası artacak faizler nedeniyle borsada kalıcı satış süreci yaşanmaz görüşündeyim. Yaşanan sadece ara düzeltmeler olur ki, olursa bu düzeltmeler çok sağlıklı olur.
BIST'de hemen her sektörde ciddi artışlar olduğunu ama madencilik sektörünün düşük kaldığını yazmıştım. Bu görüşüm sürüyor. Madencilik sektöründe dün yaşanan yükselişin devamını bekliyorum. Bununla birlikte devamlı yazıyorum, mevcut bilançoları, kentsel dönüşümler, deprem sonrası ilgili bölgelerin yeniden imarı ile birlikte gelecek bilançolarını da iyi beklediğim çimento ve inşaat demirçeliği sektörünün de cazibesinin sürmesini bekliyorum. Günü gelip Rusya-Ukrayna savaşı bittiği anda, sektörün bu ülkenin de imarı için çok ciddi atakları olacağını düşünüyorum. Ki, bunu savaşın başından beri yazıyorum. Dün Ukrayna'nın savaş sonrası yeniden imarı konusunda Japonya ve Türkiye arasında yapılan mutabakat da bunun ciddi bir sinyali oldu.
Tüm bunlar dahil, mevcut seviyesi ciddi realizasyon riski içerdiği için, hisse bazlı odaklanan takibin sürmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama yeri geldiğinde pozitif ayrışan hisseleri de dirençlerden satmasını da bilmeniz gerekir. Yoksa gördüğünüz fiyatlar bir anda düşünce neden satmadım diye keşkeler çok olur!
Hepinize sağlık ve bol kazanç dilerim.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @aydineroglu_