Seçim Öncesi Spekülatif Baskılar Artıyor!

22.05.2018 10:56
  •  A 

Seçimlere yaklaşıyoruz. Yurt içinde ve yurt dışında seçim sonuçlarına etkide bulunmak için spekülatif ve manipülatif çeşitli baskılara maruz kalıyoruz. Bazılarını zaten biliyorsunuz yenileri de eklendikçe öğreniyoruz!

Ancak bilinmeli ki, bazıları manipülatif etki yaratmak için yapılıyor ya da yapılacaktır. Misal, tam seçim öncesi eğer ABD'den Halkbank ile ilgili bir ceza çıkacak olursa bu karar kesinlikle manipülatif bir davranış olur. Çünkü kaç aydır yıldır pişirilen konu, pat diye seçim öncesine denk gelmez. Öyle oluyorsa burada niyet başkadır diye bilmek lazım.

Lakin sonuçta yaşadığımız ciddi ve gerçek bazı baskılar da var ki, bunlar da kısmen spekülatif ama normalde iktidarın yıllardır süren hatalarının yansımaları olduğunu bilmek lazım.

Dün seçimlere katılacak millet vekili aday listeleri belli oldu. Ekonomi kadrolarının tümü Mehmet Şimşek dahil yeni millet vekili listelerinde yoklar. Dün seans sonuna doğru bu gelişme öğrenilince, daha doğrusu Mehmet Şimşek yok denince kurlarda yükseliş ve BİST'de düşüş yaşandı.

Hemen belirteyim ki, yeni sistemde seçilecek cumhurbaşkanı (ben cumhurbaşkanı değil de başkan demek istiyorum. Çünkü bence karşılığı bu olmalı), bakanlarını ve başkan yardımcılarını meclis dışından da belirleyebiliyor. O nedenle Şimşek listede olmasa da, seçimler sonrasında yeniden ekonominin başına getirilebilir. Bunun için millet vekili olmasına gerek yok. 

Ama olmayabilir de. Sonuçta Türkiye 80 Milyon'luk bir ülke. Zamanındaki Ali Babacan dahil, bu isimleri öncesinde tanımıyorduk. Sonra böyle kişiler var diye gördük öğrendik. Şimdi listede yoklar acaba piyasa bozulur mu diyoruz. Ben öyle düşünmüyorum. Ekonomiye hakim sayısız liyakat sahibi kişiya sahip bir ülkeyiz. Yeterki bunlarla çalışılmak istensin.

Ayrıca, sayın Babacan da, sayın Şimşek de gayet saygın ve piyasalar tarafından sevilen-güvenilen kişiler olabilirler. Ama unutmayalım ki, yıllardır başında oldukları ekonominin aynı sorunları halen sürdüğü gibi, daha da artmış olarak karşımızda duruyorlar. Demek ki yıllar evvel sahip olduğumuz bu sorunları onlar da çözememişler. Ya da belki, yapmak istedikleri bir çok şeyi de yapmaya fırsat-izin bulamamış da olabilirler. 

Yani anlayacağınız, sahip olduğumuz piyasa streslerine dün bir de bu konu eklendi. Ama ben büyük sorun diye düşünmüyorum. Lakin bu kişilerin neden sevildiği konusundaki önemli bir tespitimi paylaşmak isterim! Bence sakin, izahat verici, kavga yapmayan üslûpları nedeniyle seviliyorlardı. Eğer yerlerine gelecek kişiler, içeride ve dışarıda çevrelerle uzlaşmacı, ikna ve izahat ile davranmazlar kavgacı bir tarz benimseyecek olurlarsa, o zaman sahip olduğumuz stresleri çözmeyi bırakın, daha da derinleştireceklerini söyleyebilirim. Bu nedenle seçilecek başkanın sonrasında çalışacağı özellikle ekonomi kadrolarında kimlerin olacağı çok önemlidir. Umarım herkes ile kavga yapan kişiler bu kadrolarda yer almaz. 

Türkiye İçin İflas Senaryosu!
              Bazılarınız haberi okumuştur. Oökumayanlarınız da muhtemelen internette ve haberlerde görecektir. Makro ekonomis olarak ünlü olan Russell Napier, Türkiye için iflas senaryosu içeren bir gazete röportajı yapmış. 400 Milyar Dolar civarındaki borçlarımızı ödeyemeyeceğimizi, bu nedenle telekom'u alan OTAŞ dahil, bir çok özel sektör şirketinin borçlarını ödeyemedikleri için yapılandırmaya yöneldiklerini yazmış. Bu durumun yaşanan kur artışları nedeniyle çok daha derinleşeceğini ve bankaların yurt dışından aldıkları sendikasyon kredilerini geri ödeyemeyeceklerini söylemiş. Bankalarda bu durum yaşanırsa, kredi verici olarak en çok AB bölgesi bankaların zora gireceğini ve AB'nin bu bankaları kurtarmak zorunda kalacağı savını dile getirmiş. 

              Ancak Napier bu görüşünü sadece Türkiye'de kriz yaşanacak senaryosundan ileri giderek yazmamış. Küresel bir krizin başlayacağını ve dünyanın 1980 öncesi dönem krizini yaşayacağını idda etmiş. Bu süreçte Türkiye'nin sahip olduğu borçlar ve yaşanan döviz yükselişinden olumsuz etkileneceğine dikkat çekmiş. Napier'e göre seçimlerden sonra Türkiye'nin çok yüksek bir oranda kur değerlenmesi yani TL'de değer kaybı yaşayacakmış.
 
              Sizlere bir süredir yazdığım yazılarımda enflasyon, faiz ve döviz konularında görüşlerim dile getirdim. Faizlerin düşürülmesi ama bunu yaparken döviz kurunun artacağının bilinmesini ve bunun halka anlatılarak, artan döviz kurları nedeniyle bir kaç sene yüksek enflasyonun kabullenilmesi gerektiğinin izah edilmesini söylüyordum. Eğer bu yapılmazsa, kontrol edilemeyen finansal gelişmeler nedeniyle en başta konut sektörünün sıkıntıya girebileceğini, bu sektörde tıkanma yaşanacak olursa da, sektörün üretici ve tüketicisini kredilerle fonlayan bankaların da sorun yaşayabileceklerini anlatmıştım. Nispeten bu uyarılarıma benzer gelişmeleri görmeye başladık. 
               
              İşte Napier de, benzer bir korkuyu sanırım FED'in faiz artışları nedeniyle küresel etki olarak öngörmüş. En borçlu ve cari açığı yüksek ülke olarak da Türkiye için uyarılarda bulunmuş. Dedikleri tümden aykırı görüşler değil. Ama tam dediği gibi de değil. Bununla birlikte, 16 yıllık iktidarın dünyada inanılmaz bir düşük faiz ve bol likidite ortamı yaşanmasına rağmen, bu ortamın imkanlarını her türlü doğrudan yatırım, yapısal sanayi ve üretim artışı sağlamak için kullanacağına, inşaat ve alt yapı yatırımlarına odaklı bir politika izlediği için ekonominin eskiden beri gelen ithalata bağlı yapısal sorunları artarak sürüyor. 
 
              Bana göre hatalı Suriye politikamızın da etkisi ile yıllardır iç savaş yaşayan Suriye'den kaçan yaklaşık 3,5 Milyon mültecinin yarattığı 30-40 Milyar Dolar ek yükün de etkisi şu an bazı sorunların derinlemesine neden oluyor.
                   
              Ülkenin bir an önce 2013 öncesinde olduğu gibi ABD, AB ve Ortadoğu ülkeleri ile iyi ilişkilere dönmesi ve içerideki kavgacı üslubun da bir an önce bitmesi çok önemlidir. 2013 öncesi vizesiz dolaşım ve AB müzakelerinde fasılların açılması konuşulduğu günlerde ülkemiz çok daha ciddi yabancı yatırım çekiyorken, bir süredir bırakın dışarıdan doğrudan yatırım gelmesini, son üç yıl içinde kendi ülkemizden yurt dışına giden 13 Bin Milyoner raporlarını okuyoruz. Türkiye'nin son bir kaç yıl, dünyanın her yerinde Çin'den sonra en çok konut alan ülke olduğunu okuyoruz. 

              Bunların nedenlerini bulmadan, dışarıdan yatırımcı gelsin demek kendimizi aldatmak olur. O yüzden korkmadan bu sorunları tartışmalıyız. Ama sorunlara dikkat çekti diye bakanlar, kurumların temsilcileri siyasi baskı ve fırça yerlerse, o zaman sorunlara doğru teşhis koymak çok zor olur. 
 
              İmar Barışı Çok Önemli!
              Tamam Türkiye'nin bir takım sorunları var. Çok hatalı bir finans yönetimi de var. İçeride ve dışarıda hemen herkesle kavgalı olduğumuz bir süreç de yaşadığımız doğru. Ama bahsi edilen 400 kusür Milyar Dolar borcumuzun hepsi de karşılıksız borçlar değil ki. Sonuçta önemli kısmı özel sektöre ait olan bu borçların karşılığında şirketler de bir takım yatırımları fonlamışlar. Bu yatırımların da ciddi değerleri var.       
 
              Misal yeni çıkartılan imar barışı yasası ile sorunlu olan 13 Milyon dosyanın uzlaşma ile kapanacağı hesaplanıyor. Bu imar sorunlu davaların çözümünden 2.6 Trilyon TL gelir elde edilmesi hesaplanıyor. Bu tutarı 4.55 kur ile hesaplasak bile 570 Milyar Dolar gibi muazzam bir değer ortaya çıkıyor ki ülkemizin toplam borcunun bile üzerinde bir rakam. 
 
              Ama öyle hayalci de olmayalım. Hesaplamada bu rakamlar var ama gerçeğe dönüşmeye kalkınca, imar barışından gelecek paralar bir yılda gelecek paralar değil. Ayrıca öyle hesaplandığı tutarlar olmayacağı gibi, tamamı da tahsil edilecek değildir. Lakin sadece %10'u bile gerçekleşecek olsa, bu bile yaklaşık 60 Milyar Dolar yapar. Böyle bir tahsilatın en az % 20'leri bulacağını çünkü insanların imar sorunları nedeniyle stresten kurtulmak için bu fırsatı kullanacaklarını düşünüyorum. Öyleyse % 20 makul bir oran olur diye düşünürsek, yaklaşık 120 Milyar Dolar'lık bir nakit kaynak ekonomiye girebilir. 1990 öncesi Güney Kore de benzer bir imar barışı yaptı. 80'li yıllarda hemen hemen benzer ekonomik büyüklükte olduğumuz ülke, günümüzde Türkiye'nin üç katı ekonomik büyüklüğe sahip. Tabii ki bu gelişme farkının hepsi imar barışından gelen katkılardan değil. Ciddi boyutta yaptıkları yapısal değişimden, katma değerli teknoloji üretiminden kaynaklanıyor. Ama ne olursa olsun imar barışı ekonomimiz için çok ciddi yeni kaynaklar yaratacaktır. 
 
              Tabii önemli olan sadece kaynak yaratmak değil, bu kaynakları Türkiye'nin borç yükünü azaltmak ve yapısal değişimini artık başarmak için kullanmak veya kullanabilmek önemli. Şimdiye kadar özelleştirmelerden ve doğrudan yatırımlardan gelen çok ciddi tutarlar oldu. Ama maalesef bunları gerektiği gibi kullandığımızı söyleyemem. Ülkenin her alanında rantiyeciler yarattık. Üretimde üreticinin kan ağladığı fiyatlara varken, aradaki rantiyecilerin yarattığı fiyatlar ise, hem enflasyonu yukarı çekiyor, hem de haksız bir kaynak transferi yaratıyor.   

 

Yani sonuçta ülkemizin borçları bilinmeyen şeyler değil. Ama bunları çevirmek, hatta azaltmak o kadar da zor değil. Ama maalesef şu an hatalı politikalar ve bir çok nahoş gelişme nedeniyle ülkemizde bir güven sorunu var. Bu nedenle kendi yatırımcımız bile son üç yıldır içeride ciddi yatırım yapmıyor. Bu ortamda TCMB'nın özerkliğini tartışmaya açmak tüm çevreleri rahatsız ediyor.

Siyasette bile seçimlerde yarışanları eğer iktidar yanlısı değillerse, FETÖ'cü gibi tanımlamak da çok yanlış. Sonuçta iktidar partileri olsun, muhalefet partileri olsun hepsi bu ülkenin insanları. Doğal olarak herkes ülke yönetimine talip olabilir. Bu en demokratik haktır. Ama bu hakkını kullanmak isteyenleri bir çok sıfat ile yaftalamak, devletin imkanlarını iktidar propagandalarına kullandırırken, muhalefeti yok saymak, TRT gibi kanallarda siyasi propaganda paylaşımlarının belirlenmiş süreleri varken, bu kurallara uymayıp neredeyse muhalefete hiç yer vermeyen bir tutum izlemek sadece partiler arası haksızlık yaratmaz, dışarıdan ülkemizin görünümünü de olumsuz etkiler. 

Eğer siz ülkenizde huzurun, demokrasinin, bağımsız yargının olmadığı bir görüntü sergileyecek olursanız, sonra adı imar barışı ya da varlık barışı olsun, ne yaparsanız yapın, hangi teşviki verirseniz verin yabancıyı ülkeye çekemez ve hesapladığınız türlü gelirleri elde edemezsiniz. 

Bu nedenle en kısa zamanda seçimlerin bitip, sonrasında ülkemizde sukunet ve huzun hakim olmasını diliyorum. Ama seçimlerden sonra liyakat sahipleri değil de, macara arayanlar yönetim kademelerine gelecek olursa, o zaman işimizin gerçten de zor olduğunu bilmenizi isterim. 

Kısacası ünlü ekonomist Russell Darnier'in dikkat çektiği riskler yok değil. Ama doğru yönetildiği zaman çözülemeyecek sorunlarımız yok. Bu şekilde yükselişini izlediğimiz döviz kurlarında yaşanan artışların 400 kusur Milyar Dolar borca sahip olanların, her kur artışında TL cinsi borçlarının da katlanarak arttığını bilmeniz lazım. En kısa sürede risklerimizi azaltamazsak, bundan çok daha kötü bir krize girmemiz kaçınılmaz olur. 

İyi Hiç Bir Şey Yok Mu?
             Olmaz mı. En basiti bankalarımız Milyar Dolar'lık sendikasyonları almaya devam ediyorlar. Eğer dendiği gibi bir kriz ortamında olsak, o zaman bu paralar bize verilmezdi. 

Aynı şekilde son gelişme Denizbank'ın el değiştirdiğini duydunuz. Eğer Türkiye büyük bir finansal ve devamında ekonomik krize girecek diye bekleniyor olsa, bu banka el değiştirmesi yaşanmazdı. Rus Siberbank Denizbank'taki hisselerini 3.2 Milyar Dolar bedel ile Dubai'nin en büyük bankası Emirates NBD'ye sattı. Yani Körfez ilgisi ülkemiz için halen  sürüyor.

Tamam her şey toz pembe değil. Var olan risklerimize ilaveleri de ekleniyor. Ama seçimlerden sonra tümden bir siyasi yapı değişikliği de yaşansa, doğru bir yönetim ile tüm sorunlarımızı aşmaya başlarız. Ama TCMB'nın özerkliğini kaldırırsak, liyakat sahibi olmayan kişileri ekonominin başına getirirsek, ülkeyi en kısa zamanda kavgasız, OHALsiz, huzur hakim bir ortama sokmazsak, o zaman dikkat çekilen krizleri yaşamak zorunda kalırız. Umarım bir an önce yapılması gerekenlere odaklanırız.

Kusura bakmayın yazım uzadığı için biraz gecikti. Destek-Direnç tablosunda BİST ile ilgili dün yaptığım teknik paylaşımlarım geçerliliğini koruduğu için bugün güncellemedim.

Hepinize bol kazançlar dilerim.


    Saygılarımla
    Aydın Eroğlu
     Stratejist
   Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_


  • 21.05.2018
    09:12

    Haftaya yine bir çok rekorla başlıyoruz! Bizim için hayırlı olsa bu rekorlara sevinelim ama maalesef aleyhimizde olan rekorlardan bahsediyoruz. Dolar, TL faizleri rekor kırıyor. Eurobond faizleri de öyle. Euro ve Dolar kurunda da yeni zirveler görülüyor. Ama sanırım çok önemli değil ki TCMB izl... Devamı »

  • 18.05.2018
    08:49

    Hakan Atilla Davasından beklentilerden çok düşük bir ceza çıkması iyi oldu. Ama bu davanın olası Halkbank konusu ile ilgisi yoktu zaten. O nedenle Halkbank'a bir ceza gelecek mi, gelmeyecek mi anlaşılana kadar bu konu ciddi bir risk olarak sürecek. Artık bu nedenden midir bilemiyorum, kurla... Devamı »

  • 17.05.2018
    09:20

    Dün ABD'deki Hakan Atilla davası sonuçlandı. Hakan Atilla kendi savunma avukatlarının bile beklediğinden daha düşük şekilde 32 ay ceza aldı. Tutuklu kaldığı 14 ay bu süreden düşülerek kalan süre cezasını çektikten sonra serbest kalacak. Karara karşı temyiz yolu da açık. Avukatlar kararı adil bul... Devamı »

  • 16.05.2018
    09:28

    Türkiye için tek önemli olan sadece faizler mi? Yani ne olursa olsun faizler muhakkak düşük olsun öyle mi? Enerji ihtiyacımızın neredeyse tamamına yakınını ithal eden bir ekonomi olarak, Dolar kuru dirençsiz ve soluksuz yükselsin hiç sorun değil mi? Ya da fason üretim sanayi olarak, yaptığımız yapac... Devamı »

  • 15.05.2018
    09:27

    14 Mayıs 08:43'te paylaştığım ''TCMB'nın Özerkliği Kalkacak Mı?'' başlıklı yazımın daha dumanı dağılmadan, cumhurbaşkanından bu yönde yeni bir açıklama geldi. Sayın Cumhurbaşkanımız, TCMB'nın özerk olduğunu ama yürütmenin başından gelecek sinyallere duyarsız olamayacağını... Devamı »