Sorun Ekonomik Değil, Politik!

27.10.2017 08:52
  •  A 

Öncelikle kur ve faiz düzeylerindeki asıl sorunun, ne ekonomik ne de TCMB kararları ile ilgili olmadığı görüşümü söyleyerek başlamak istiyorum. Sorun bence tamamen politik hataların yansımalarıdır. 2013 yılından beri her geçen gün daha da sertleşen bir politika izliyoruz. Ama her alanda durum böyle. İçeride dışarıda her alanda kavga yapıyoruz. Neredeyse normal geçindiğimiz kimse kalmadı. 

İstikrarlı Bir Politik Çizgimiz Yok!
           Yapılan politik hataların ve çelişkilerin faturası kur ve faiz atakları ile karşımıza çıkıyor.

Hemen bazılarını sayıyorum. Yıllarca Barzani ile iyi ticaret yapıyoruz diyerek merkezi Irak hükümetleri ile hep kavgalı idik. Şimdi ise tam tersi bir durum var. Barzani ile ters düştük. Irak hükümetinin başbakanı İbadi ile iyi ilişkilere döndük. Zaten olması gereken de buydu. Barzani'nin Çekiç Güç ortaya çıkıp da k.Irak özerk bölgesini yarattığı andan beri, yani 1990 sonrası Bill Clinton ile başlayan süreçte esas amacın bölgede daha büyük bir kürdistan kurmak olduğunu göremedik. Bunu şimdi görüyoruz. 

Arap Baharı denen dönemde batılılar Suriye'de Esad'ı hedef gösterdiğinde biz korumaya alıp, batının Suriye'de ne işi var diyorduk. Karşılıklı ilişkiler aile ziyaretleri boyutuna çıkacak kadar iyi düzeyde idi. Sonra her ne oldu ise, Esad oldu Esed ve işte gördüğünüz Suriye var karşımızda. Peki Esad ile ilişkiler ilk olduğu gibi korunsa, o zaman da Rusya, İran ve Türkiye olarak Suriye'ye arka çıksa idik şuanki görüntüler ortaya çıkar mıydı? Suriye en az üç ayrı grubun parçaladığı bir ülke haline geldi. Sınırlarımızda Kürt koridoru ve devleti kurmak için her türlü adım iyice hızlanmış durumda. Tek ve sağlam duran bir Suriye varken bunlar olabilir miydi? Kimse tüm yaşananları görüp de bana mevcut durumun savunulacak yanı olduğunu söylemesin. Askeri olarak yabancı bir ülkede her an bir savaşa sürüklenebiliriz. Hem de karşımızdaki düşman en büyük müttefikimiz olan bir ülke!

Arap Baharı patladığında ve sonrasında bölgeye ISİD-DEAŞ-DAEŞ artık adı her ne ise, girmeye başladığında bu işin arkasında olan ülkeleri göremedik. Ya da gördük de, bize söylenen sözlere kandığımız için izlemede kaldık. Hatta ISİD yapılanmaları Esad'ı devirecek diye düşünüp memnun bile olduk. Bunları ben görüş olarak yazmıyorum, o günlerin açıklamalarını, gelişmelerini hatırlayın olanları anlatıyorum.

ABD ile ilişkiler kopma düzeyine geldi. Aynı ABD'nin BOP'un eş başkanı olarak bizi yaptığı günlerde, o günün ABD lideri Obama'yı yakın dostumuz olarak biliyorduk. Ama aslında tüm ABD liderleri gibi hepsinin amacı aynı çizgideydi. Bölgeyi istikrarsızlaştırmak, parçalamak, enerjisi ve kaynaklarını boşa harcatmaktı. Böylece dört ülkeden koparılacak parçalar pazıl gibi bileştirilip yeni bir peyk ülke kurulması planının adımlarını atıyorlardı. Biz bunu göremedik. Bölgenin çekim merkezi yapacaklar bizi kandırmacasına inandık. Belki adımızı ılımlı İslam cumhuriyeti filan gibi değiştirirsek acaba eski Osmanlı olmasak da, yeniden o günlerin küçük bir modeli olarak civar ülkelere doğru büyür müyüz hayaline kapıldık. Kısacası sahte bir havuca kandık. Aynı havuç geçen hafta Barzaninin televizyon kanalında yeniden gösterildi! Türkiye'ye bağlanalım. Hem böylece Türkiye de büyük ülke olma amacını petrol desteğimiz ile daha kolay gerçekleştirir diye yorumlar yapıldı. Bunların tamamı tuzak. Zaten amaç başkanlık ve eyalet sistemi ile kuzey Irak ile birleşirsiniz havucunu gösterip, sonra oluşacak büyük bir eyaleti bağımsız bir devlet olarak Türkiye'den koparıp tanımak. Bu tuzaklara artık düşmemek gerek. Bu nedenle İbadi ile yapılan anlaşmalar çok doğrudur. Saddam'ın öldürülmesi ile sonuçlanan ikinci körfez savaşında Irak'ın batılılarla iş birliği yaparak parçalanmasına sebep olan kendi vatan hainleri bölgenin kürtleridir. Kendi vatandaşlarını ve ülkelerini inanımaz bir kayba sokmuşlar, milyonlarca cana ve mala neden olmuşlardır. 

AB ile müzakerelerde 15 olan şartlar 30 küsur olurken, ya bu nedir kardeşim diyerek o günden itirazlarımızı edemedik. Arap Baharı ve sonrasındaki bölgesel savaşlar patladığında sınırlarımıza akın eden mültecilerin, sınırlarımızdaki tampon alanlarda tutulmasını başaramadık. O zaman batı ve birleşmiş milletler buna karşı diyor ve her gelene buyur ediyorduk. Ama şimdi de aynı batı ve BM'lere rağmen sınır ötesinde tampon ve güvenli bölgeler kurmaya çalışıyoruz. Demek ki, isteyince oluyormuş. Şimdi doğru yaptığımızı o gün yapmadık. 

Mültecilerin akın akın bölgeden kaçtığı dönemde AB'ye gitmesinler diye biz tampon ülke olduk. Sözüm ona bunun karşılığında her yıl 3,5 Milyar Euro'dan şimdiye dek 7-8 Milyar Euro yardım alacaktık. 500 Milyon Euro bile vermediler. Hatta bu pazarlık ile kontrolsüz şekilde batıya geçen mültecileri kalbura attık, üstte kalan eğitimli, doktor, mühendis ve ekonomisi iyi olanları onlara gönderip, eğitimi ve gelir durumu düşük olanları bize göndermelerine tamam dedik. Kısacası insanların onuru ile oynanmasına bile seyirci kaldık.

İlk anda sınırlarımızdaki mülteci kamplarında tuttuğumuz mültecilerin sonra ülkenin her yerine gitmesine göz yumduk. Ucuz iş gücü geldi diye kayıt dışı işçi çalıştırmayı yeğledik. Bunun işsizlik rakamlarımızı kötüleştireceğini göremedik. Hepsinden ötesi tüm Türkiye genelinde yaratabileceği terör ve güvenlik risklerini pas geçtik. 

Mülteci akını başladığı zaman, bu konuyu AB ile vizelerin kaldırılması ve müzakerelerin hızlanması için bile kullanamadık. O zaman mülteci akınından korkan AB, bize her türlü şirinliği yapıyorken, artık mülteci durumundakilerin bile DEAŞ riski bitmek üzere olan ülkelerine geri dönüşlere başladığını görünce, eski korkusundan kurtulmuş olduğu için, neredeyse müzakereleri bile sonlandırmak için uğraşıyor. Bırakın vermesi gereken mülteci yardımını, AB alt yapısına uymak için vermesi gereken AB yardımlarını bile askıya alma kararı çıkartıyor.

Son dünya savaşından sonraki soğuk savaş döneminde hiç bir dünya ülkesinin yapamadığını yapıp, küt diye Rus uçağı düşürdük. Ben emir verdim de düşürdük demek için en üst düzeyde yarış yapıp, Rusya ile ilişkilerimizde büyük bir kriz yarattık. Sonrası malum geri adım atıp, işi pilotlara bağladık. Bence de o kriz FETÖ yapılanmasının bir oyunu idi ama bunu o zaman görüp de ılımlı açıklamalar yapmak yerine, gereksiz sert ve hatalı açıklamalar yaptık. Sonrasında tam tornistan yapmak zorunda kaldık.

15 Temmuz hain terör ve darbe denemesini Allah'tan iyi kontrol edip, engelledik ama o günlere göz göre göre gittiğimizi göremedik. Devlette ve ülkenin her alanında paralel bir cemaat yapılanması uyarıları yapan muhalefet dahil tüm çevrelere karşı, yok böyle bir şey, bu dediklerinize kargalar güler dedik. 

2002 AK Parti iktidarı başladığında Yüksek Askeri Şura'da ordudan atılmalara her seferinde cumhurbaşkanı ve başbakan düzeyinde şerh koyduk. 2003 yılında da şurada ordudan atılmaları kaldırdık. 2006'da balyoz, ergenekon gibi adlar koyarak bir sürü vatan sever ordu mensubunu refüze ederek ordudan atmalarına seyirci kaldık. O zaman bunları yapan hakim ve savcılara tam destek verip, temizlik oluyor hukuk çalışıyor, mahkemelere karışılmaz dedik. Daha sonra zırhlı araç tahsis ettiğimiz savcının en büyük kumpas oyuncusu olduğunu gördük ama elimizden kaçırdık. O dönemin hapse atılan ordu mensuplarını 5-6 sene hapiste tuttuktan sonra masum olduklarını görüp serbest bıraktık. Yargılamada bulunan o dönemin yargı mensuplarının hepsini paralel yapının hain bir parçası olarak ya hapse attık, ya da yakalamak için çalışıyoruz. Aynı zamanda zamanında askeri şurada atılmayı durdurmuşken, sonraki dönemde orduda hızla yayılan yapılanmayı nihayet görüp, geç de olsa yüzlerce ordu mensubunu ordudan attık. Ama tabii bu esnada ordunun ne imacını ne de gücünü bıraktık.

Aselsan, TÜBİTAK, YÖK vs gibi çok kuruma liyakata bakmadan atamalar yaptık. Sonra bu kişilerin çoğunun FETÖ yapılanmasına hizmet ettiğini görüp, yakaladıklarımızı içeri attık. 

Eski yargının kötülüğünden dem vurarak hakimler savcılar üst kurulu ve tüm yüksek yargı kadrolarında hızlı revizeler ve sayı artışları ile eskinin mevcut yapısını değiştirip, tüm yargıda hakimiyeti yeni bir yapıya geçirdik. Sonra getirilen neredeyse tüm yeni yargı mensuplarını FETÖ'cü diye ya görevden uzaklaştırdık, ya hapse attık, ya da yakalamaya çalışıyoruz. 

Zamanında Fetullah Gülen'in amacını anlayanların tutuklama kararı çıkartması üzerine yurt dışına kaçan Gülen'e her düzeyde her türlü methiye düzüp, sonra da gerçek yüzlerini görünce terör örgütü ilan ettik. 1997 yılında neredeyse herkesin gördüğünü göremeyip, ülkemizi çok tehlikeli bir yapıya sonuna kadar açtık. Tüm kamu bürokrasisine yerleşmelerine seyirci kaldık. Şimdi ise OHAL'e dayanarak bunları temizlemeye çalışıyoruz. Tabii suçlunun yanında masumları da temizliyor muyuz bilemiyoruz.

Şike davasını açan tüm hakim, savcı ve emniyet güçlerinin paralel yapıya hizmet ettiğini gördük. Hatta geçen hafta sonu dönemin hakimlerinden bazılarını Yunan adalarına kaçarlarken yakaladık. 

İş dünyasında yapı değişkliğine gittik. Yıllardır ekonominin önemli figürü olan iş adamlarını bir aralar vatan haini gibi ilan edip, yeni bir çok ismi bilinmeyen kişilerin çok ciddi ekonomik güç edinmesine destek olduk. Sonra kendi elimizle büyüttüğümüz bir çoğunun, nasıl bir ihanet şebekesine hizmet ettiğini görüp, mallarına el koyduk. 

Büyük adada bir otelde darbeyi planladıklarını ileri sürerek bir çok yabancı ve yerli basın mensubu gözüken kişiyi tutukladık. AB ve ABD ile bu konuda hukuk dışı davrandığımız için ters düştük. Politikacılarımızın ağzından henüz yargılama süreci bitmeden ilgili kişileri ajan ilan ettik. Gazetelerde sayfa sayfa bu kapsamda haberlerin çıkmasına sessiz kaldık. Sonra ise, aynı kişileri eski Almanya başbakanı Schröder'in aracılığı sonrasında dün mahkemelerce tahliye ettik. Peki eğer bunlar suçlu ise neden bırakıldılar? Suçlu değillerse neden tutuklanıp dünya ile ilişkilerimizin bozulmasına neden olduk? Bu bir mahkeme kararı ise, o zaman henüz mahkeme suçlu demeden biz neden politikacılarımız ile bunları suçlu ve ajan ilan ettik? Tüm bu davranışlarla yargıya olan güveni yerle bir ettik.

            Yüksek demokrasi dedik, sonra % 49.5 oyla seçilmiş bir başbakanın parti içinde yetkilerini alıp istifa ettirdik. Seçilmişler seçimle gider dedik, sonra belediye başkanlarına metal yorgunluğu yaşıyorsunuz diye istifalarınızı verin dedik. 

Barış süreci dedik, yıllarca görüşmeler yürüttüğümüz HDP'lileri, daha sonra PKK ile işbirliği yapıyorlar diyerek hapse attık. Ama barış sürecinde güney doğu şehirlerinin bir cephanelik olduğunu göremedik. 

Erken seçim yok dedik, referandum dahil bir çok kez sandığa gittik.

Faizleri düşürün diye TCMB dahil tüm bankalara baskı yapıp, diğer taraftan da her şeye vergi salarak enflasyonun ve dolayısı ile kur ve faizlerin yükseleceğini görmeden kendimizle çelişkiye düştük.

Eğitimi yıllardır reform yapıyoruz diye hallaç pamuğu gibi attık. Sonra yeniden eskiye döndük.

İnsanlarımızı, iş adamlarımızı, akademisyenleri eleştirmekten men ettik. Eleştirenlere korku saldık. İşte bu nedenle de şimdi her kesin gördüğü yanlışları görmezden gelerek, kurda ve faizlerde yaşanan baskının nedenini bambaşka alanlarda arıyoruz. İşi FED faizlerine bağladık.

Üç yıldır yatırım yapmayan özel sektörün neden yatırımdan kaçtığını, neden son bir yılda dünyanın her ülkesinde Türklerin konut alımlarının patladığını hala analiz etmiyoruz. Gençlerin neden yurt dışına yoğun bir şekilde gittiğinin üzerinde durmuyoruz. İş adamlarımızın neden yurt dışında şirket alımına geçtiklerini ve yurt dışında üretim yapmanın hazırlıklarını yaptıklarını görmezden geliyoruz.

İşte tüm bu hatalar yumağı nedeniyle de şimdi bu kur ataklarını yaşıyoruz. Her gün ülkemiz aleyhinde manipülatif haberler çıkıyor. Bunları sakin bir iletişim kurarak ve konuşarak yatıştıracağımıza, daha yüksek tondan her yere çatarak kavga ile bastırmaya çalışıyoruz. Ama gördüğünüz gibi her yerle kavga politikası bizi dünyada yalnızlaştırıyor. Bu yalnızlığı bile doğru tahlil edemeyip, onurlu yalnızlık diyerek bir yere gidemeyiz. Kavga ve gerilim politikaları nedeniyle haklılığımızı bile doğru şekilde anlatamıyoruz. 

Ben söyleyeyim, kurların yaşadığı bu atak tamamen güvensizliğin yarattığı bir yansımadır. Kimse yok efendim FED faiz arttıracak, yeni FED başkanı Taylor olursa şöyle olacak demesin. Bu kur atağının nedeni bize özel yaşanan gelişmelerdir. 23 Ekim tarihinde ''Yeni Bir Kur Atağı Yaşanır Mı?'' diyerek bu uyarıyı yapıp, sebeplerine dikkat çekmiştim. Bence tamamen bu risklerle ilgili bu kur atağını yaşıyoruz. 

Off yazmaya başlayınca bitmiyor. Doğal olarak da sıkılıp okumayı bırakıyorsunuz sonra. Ama gelişmelerin doğru analiz edilmesi lazım. Eğer doğru politikaları istikrarlı bir şekilde uygulamaya alırsak bu havanın düzeleceğini bilmenizi isterim. Şu ana kadar hep çelişkili politikalar nedeniyle bu günlere geldik. İşte şimdi bunların faturası şimdi çıkıyor.

Aynı anda hem ABD, hem AB ile gerilim yaşadığımız için maalesef sıkıntılı bir süreç yaşanıyor. Doğal olarak ilk tepkisi de kurlarda görülüyor. Ama şunu bilmenizi isterim ki, 2013'ten beri kendi özelimizdeki hatalarımız sürdüğü için borsamız gerektiği değerlere gelememişti. O nedenle ben BİST'in en az % 30 iskontolu olduğuna inanıyorum. Yabancı gözü ile kurlar arttıkça bu iskonto oranı da artmaktadır. BİST de bu gerilimden olumsuz etkilenebilir. Ama özellikle ihracatı yüksek, döviz ile satış yapan, yurt dışı işleri çok olan şirketlere yatırım yaparak bu dönemin risklerinden korunabilirsiniz. Bu hisseleri de zaten geçen gün yazmıştım. 

Kısacası hisse bazlı fırsatları yakalamaya çalışın ama her hisseye de atmalayınız. Kurlar bir süre daha benzer atağı yapabilir, hatta yapılan bazı spekülasyonlar gerçekleşirde ekstra artışları bile görebiliriz. Lakin bu durum geçici olacaktır. İşler yatışınca dövizde geri gelişleri de göreceğiz. Çünkü şirketlerimiz gayet güçlü durumdalar. Bu nedenle de tüm bu bahsi geçen risklere rağmen BİST derin bir düşüş yapmayıp, en kısa zamanda yeniden yukarı dönüyor. 

Ama artık bir süre bize pek huzur olmayacak gibi görünüyor. Mevcut risklerimizin önümüzdeki günlerde daha büyük dalgalanmalara neden olduğunu görebiliriz. Çünkü mevcut risklere bir de siyasi risk eklenmiş durumda! Kurulan İYİ Parti eğer doğru bir yapılanma ve program izlerse, o zaman karşımıza bir de seçim riskleri çıkacaktır. Gerçi olası seçim riskleri kavramı kişilere, ülkelere ve fonlara göre göreceli olacaktır. Mevcut yıllardır süren iktidarın sürmesine istikrar diye bakanlar varken, değişmesine de istikrarın geri geleceği şeklinde bakanlar da olabilir. En azından AB ülkeleri açısından bu fikir daha ağır basacaktır. 

Ama artık yüksek gerilim ve kavga ortamından tüm ülke yorgun düşmüştür. Bu politikalarla dostlarımız değil, düşmanlarımız daha çok artar. En kısa zamanda içte dışta bu gerilimi düşürmenin, yeniden diyalog yolunu açmanın yöntemlerine bakmalıyız. Bunu başarırsak göreceksiniz ki, yaratılan algılar yeniden pozitif yönde olmaya başlayacaklardır.

Hepinize bol kazançlar dilerim.
 

    Saygılarımla

    Aydın Eroğlu
     Stratejist
   Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_


  • 26.10.2017
    09:26

    Neler oluyor arkadaş, anlamak mümkün değil! Irak'ta sorun istediğimiz şekilde gelişiyor. Barzani geri adım atmaya başladı. Suriye'de özellikle ABD'nin Kürt koridoru düşüncesi İran-Türkiye ve Rusya'nın ortak hareketi ile şimdilik engellenmiş görünüyor. Hatta şu an PKK'nın(asıl örgüt PKK olduğu için d... Devamı »

  • 25.10.2017
    09:29

    Tam spekülatif bir piyasa olduk. Özellikle ABD ile ilişkilerimizdeki gerginlik ve Zarrab davası nedeniyle spekülasyonlara açık bir piyasamız var. Maalesef içinde bulunduğumuz ortamda bu ortamdan etkilenmemk mümkün değil. Cumhurbaşkanımız ve siyasilerimizin ABD'ye karşı söylemlerinin de sertleşmiş ol... Devamı »

  • 24.10.2017
    12:08

    Arkadaşlar, ''Dış Etkenler BİST'i Düşürüyor!'' başlıklı yazımda o gün için bilançosunu iyi gördüğüm bazı hisselere dikkat çekmiştim. Henüz dokuz aylık bilançolar gelmedi ama özellikle yıl sonu bilançoları için takibimde olan bazı hisselere yeniden dikkat çekmek istiyorum. Bu arada yukarı... Devamı »

  • 24.10.2017
    09:31

    Biliyosunuz BİST'in bu son yükselişte 109.273'e ulaşan yükselişi yapmasını beklemiyordum. 105.426 seviyelerinde takılmasını bekliyordum. Bu görüşümün nedeni de, bankaların yükselişe katılmıyor olmalarıydı. Ama geçen haftanın son günlerinde bankalar da yükselişe katılınca, BİST geçen hafta için bekle... Devamı »

  • 23.10.2017
    09:34

    Tekrar takrar söylediğim bir görüşümü yeniden tekrarlayarak konuya gireceğim! Ben BİST'in en az % 30 iskontolu olduğu ve şu an için de en ucuz sektörün bankalar olduğunu düşünüyorum. Genelde de dokuz aylıklar sonrası yaşanan kısmi düzeltmenin olmasını, ondan sonra yıl sonu yükselişi yaşanmasını bekl... Devamı »