Enflasyonu düşürmenin asıl çaresi her alanda yeterli üretimi yapmak, katma değerli üretimi sağlamaktır. Bu nedenle üretimde gerçek bir yapısal reformun başlatılması şarttır. Peki faizleri yükselterek mi, yoksa düşürerek mi üretimi sağlarsınız? Esas olan bu sorunun cevabıdır.
Yüksek faiz rant ve ithal ekonomisi yaratır. Faizler arttıkça harcamalar, büyüme, yatırımlar ve istihdam düşer. Bu nedenle, ilk anda kur tepkilerinin yaratacağı enflasyon yükselişlerine aldırmadan faizleri düşürmek ve üretimin önündeki en büyük engeli kaldırmak asıl yapılması gereken doğrudur.
Yüksek faiz politikaları ile Türkiye bir yere varamadığını artık görmüş olmalıdır! Bu ne bir tez, ne de denenmemiş bir önerme değildir. Gerçeğin kendisidir. Eğer gelişmiş batı ekonomileri her alanda yüksek katma değerli üretimi başarmamış olsaydılar, eksi faiz ortamında enflasyonlarının patlaması gerekmez miydi? Ama her türlü talebi karşılayan ve katma değerli üretimi başardıkları için eksi faize rağmen enflasyon riski yaşamıyorlar. Hatta yükseltmek istemelerine rağmen enflasyon yaratamıyorlar. Gıda fiyatlarında bile son iki yıldır dünya genelinde bir düşüş yaşanıyor.
Oysa faizleri yukarı çekerseniz, sadece sıcak paraya davetiye çıkartırsınız. Çünkü artan faizler kurları düşüreceği için, gerçek manada doğrudan yatırım yapacak yabancı sermaye kur riski nedeniyle gelmez. Yerli yatırımcı da, dış rekabeti göze alamayacağı için yüksek faizlerle yatırım yapmaz. O zaman da sık sık finansal krizler yaşayan bir ekonomi olarak kalırsınız.
Gerçek doğrudan yatırımların ve yabancı sermayenin hangi ülkelere daha çok gittiğine bir bakın! Reel faizi daha yüksek olan ülkeleri mi tercih ediyorlar, yoksa üretimi başarmış ve enflasyon riskini bitirmiş gelişmiş ekonomilere mi daha çok gidiyorlar? Almanya eksi faize rağmen çektiği kaynaklarla bir yılda 100 Milyar Euro finansal tasarruf imkanı bulmuştur. Dünyada mortgage krizi ile birlikte yaşanan gelişmeler bile bu gerçeği iyice gün yüzüne çıkartmışken, hala TCMB'nın faiz artışı yaparak reel faiz vermesi gerektiğini savunanları anlayamıyorum! Anlaşılan yüksek faiz ve karşılığında düşen kur politikası ile ülke kaynaklarını yıllardır dışarıya transfer ettiğimizin, bu yanlış politikalar nedeniyle ithalata dayalı fason sanayi ülkesi olduğumuzun hala farkına varamamışız!
İşte bu nedenle son Orta Vadeli Program (OVP) gerçek manada etki yaratsın isteniyorsa, üretimin düşük faiz ile fonlanmasının yolu açılmalıdır. Düşük faiz politikası nedeniyle olası kur artışları göze alınmalıdır. Olası kur artışı yaşanırsa, ithalat bağımlılığımız nedeniyle artacak enflasyon bir kaç yıl için göze alınmalıdır. Çünkü olursa kur atakları spekülatif davranışlar olarak kalacak, ülke gerçek manada üretim yapmaya başladığında, TL değerlenecek ve kur baskısı kalkacaktır. En başında bu kararlılık iyi anlatılır ve net bir şekilde ilan edilirse, spekülatif kur atakları bile sınırlı kalacaktır. Dünya enerji fiyatlarında yaşanan düşüş, düşük faiz politikası için büyük bir destek yaratmıştır.
Üretmek-üretmek-üretmek! Gelişmiş bir ülke olmak istiyorsak, muhakkak üretmeyi başarmalıyız.
Ancak bir ülkenin yatırımları çekmesinin çok önemli bir diğer temel kriteri daha vardır! O da ülkenin ileri bir demokrasi ve hukuk devleti olmasıdır. Bu nedenle güçler ayrılığı ilkesi, yasama, yürütme, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı çok önemlidir. Yapılacak yeni anayasa ile bunun temelleri sağlamlaştırılmalıdır. Herkes, her alanda ve herkese karşı haklı olduğu zaman yasalarca korunacağından emin olmalıdır.
Türkiye bunu başaracaktır. Sadece ne zaman ? Soru budur. Kim başarırsa, işte o kişi ve kadrolar Türkiye'nin tarihinde kalıcı izler bırakacaklardır. Yoksa tarihimiz adı çabuk unutulan bir çok siyasetçi barındırmaktadır.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_