Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu dağıldı! Yani ülkemizin başında bir sürü dert varken tam bir trajedi yaşıyoruz maalesef. Ben hemen fikrimi söylüyorum. Başkanlık sistemini rahmetli Özal zamanından beri savunuyorum. Ama şu andaki gibi tek adam sistemine dayalı bir başkanlık sistemini ise kesinlikle doğru bulmuyorum.
Mevcut parlamenter sistem kesinlikle içler acısı bir durumdur! Çünkü genel başkanları partilerin üyeleri değil, 1.300-1.400 civarı (Sabit bir sayı mıydı, yoksa değişken miydi tam hatırlamıyorum) sınırlı delegeleri seçiyor. O delegeleri de kendisini seçecek kişiler olsun diye öncesinde zaten genel başkan seçiyor. Hal böyle olunca, güçlü olan liderler döneminde delegelerin hemen hepsi liderin adamı oluyor. Böyle olunca da, delege gücü elinde olan lider, sonrasında millet vekili, bakan, merkez karar üyeleri gibi tüm alanlarda kendi bildiğini okuyabiliyor. Bu kadroların seçiminde liyakat geri planda kalıp, tamamen liderin devamlılığını sağlayacak kişiler seçiliyor. İşte böyle oluşan bir parlamenter sistemi savunmak ne kadar doğrudur siz sözleyiniz.
Ama parlamenter sistemi bu şekilde dejenere eden bir lider başkan olması halinde ise, aynı şekilde başkanlık sistemini de çok riskli hale getirebileceği için, ben güçler ayrılığının sınırları çok net çizilmeden başkanlık sistemine geçilmesini de doğru bulmuyorum. Herneyse, bu konu uzun ve derin bir mesele. Gerekirse başka zaman derinleştiririz.
Yıllardır, 1980 anayasası eleştirilmiyor mu? Özgürlükleri sınırlayan bir darbe anayasası olduğu yönünde neredeyse tüm partilerden eleştiriler gelmiyor muydu? Öyleydi ama bakın görün ki, komisyon yeni bir anayasa konusunda uzlaşmayı bile sağlayamadan dağıldı! Neden peki? Çünkü iktidar üyeleri yeni anayasa değişikliğine başkanlık sistemi şartını dahil ettiler. Yani ülke yıllardır eleştirdiği mevcut anayasasının güncellenmesini sadece başkanlık sistemi yüzünden yapamıyor. Neden böyle olur, niye 77 Milyonluk bir ülkede sadece bir kişi kendisini bu ülkeyi yönetebilecek güçte ve beceride görür, neden kitleler kendisini sadece bir kişinin yönetebileceğini düşünür anlayamıyorum gerçekten. Halbuki bu ülkede bir çok genç yetişiyor. Yeni gelenlerin dünya bilgisi ve eğitim alt yapısı eskilere göre daha donanımlı olmasına rağmen, ille de bir kişi ülkeyi yönetsin demek ne kadar demokratiktir? Yüz yıllar süren padişahlık alışkanlığı insanlarda bu etkiyi mi yaratıyor acaba diyorum, ama aynı şekilde krallıkla yönetilen İngiltere bir çok yeni yüzü kendisine başbakan seçebiliyor. Kraliçe sadece temsil görevi yapıyor. Demek ki sorun bize has bir durum. Aynı şekilde Rusya için de uzun zamandır geçerli diyebiliriz!
Maalesef dağılan anayasa uzlaşma komisyonu nedeniyle kurlarda yükseliş görüyoruz. Ak Parti % 49,5 ile iktidar olmasına rağmen, başbakanın bile partiye hakim olamadığı görüşündeyim. Bu görüntü yeni bir seçim, yeni bir referandum riski yarattığından ülke gündemi çok farklı yönde gelişiyor. Dış jeopolitik risklerin içindeyken, bir de siyasi belirsizlik süreci yaşıyoruz. Keşke, başkanlık sistemi şartını bir kenara koyup, öncelikle anayasa maddeleri konusunda uzlaşmayla darbe anayasasının değişikliğini yapabilseydiler. Gerekirse, yeni anayaa sonrasında başkanlık sistemi gündeme getirilir, hatta referandum ile halka gidilebilirdi. Ama görüyoruz ki, böyle yapılamadı.
BM'den YPG Uyarısı!
BM'den Türkiye'nin Suriye'deki YPG hedeflerine karşı yaptığı top atışlarını durdurması yönünde bir karar aldığı açıklaması yapıldı. Ama BM dönem başkanı Venezuela'lı üye tarafından yapılan bu açıklama sonrasında değiştirildi. Avrupa'lı üyelerin yalanlaması sonrasında, BM olarak bu yönde oy birliği ile çıkmış bir karar olmadığı açıklaması yapıldı. Yani, Türkiye için BM'den çıkmış bu yönde bağlayıcı bir karar yok. Ama bir baskı olduğu-olacağı da kesin.
Suriye-PYD-YPG riski, Rusya ile gerilimler, ABD ile YPG gerilimi, yeni ilan edilen Şırnak'ın İdil ilçesindeki sokağa çıkma yasağı ile yeni bir PKK şehir mücadelesi, FED'in olası faiz kararı riski ve daha sayabileceğimiz bir çok risk ile uğraşmamız gereken bir dönemde ortaya çıkan anayasa uzlaşma komisyonu krizi nedeniyle BIST üzerindeki baskı yine artabilir. Dolar kuru 2,98 üzerine çıkarsa, 3,02 seviyesi ve üstünü yeniden görecek şekilde yükseldiğini görebiliriz. 2,95 seviyeninden aşağıya inmesi halinde ise, kur ateşi kontrol altına alınır. Hal böyle iken, BIST sadece kendi şartlarına ve ekonomiye göre hareket edemiyor. Bu kadar sorunu ortaya çıkartan bir ülke için yabancılar neden satıyor, ya da yabancılar satışa yönelir mi diye sormanın da anlamı kalmıyor!
Ben BIST, Türkiye ekonomisine ve şirketlerin açıkladığı bilançolara göre mevcut seviyelerinden çok daha iyi olması gerekirdi diye düşünüyorum. Ama yukarıda saydığım tüm bu gelişmeler ve riskler nedeniyle, BIST bu baskılar altında fiyatlandığı için bir türlü rahatlayamıyor. Maalesef bir süre bu belirsizliklerle yaşamak durumunda kalacağımız için, BIST üzerindeki baskılar sürecektir. Ama zaten ucuz olduğunu düşündüğüm BIST için şuraya iner demek de kolay değildir. İşte sorun da zaten bu. BIST olması gerektiği için değil, yaşanan ve yaratılan riskler nedeniyle çekinen yabancıların ve yerli yatırımcıların satışları nedeniyle düşüyor. Bu nedenle, riskler derinleştikçe satışlar artacağı gibi, riskler ve belirsizlikler kontrol altına alındığı anda da ara sert yükselişler yaşayabiliriz.
Bir süre başka işlerle zaman harcamak psikolojimize iyi gelecektir. Bu dönemde hedeflere ulaşan hisselerde de, benim de acaba gidiyor mu diye yaptığım gibi, yukarı revizeler yapmadan, gerçekleşmelerde öngörüleri, pozisyonları kapatmak daha doğru olacak gibi duruyor. Görüyorsunuz ki, kaçtı mı diye düşündüğümüz hisseler bile, sonra yeniden önemli düşüşlerle yeni alım imkanları yaratıyorlar.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_