Cumhurbaşkanı Ne Açıklayacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cumartesi günü tarihi açıklamalar yapacağı bekleniyor. PKK'nın silah bırakma gelişmelerine, terörist başı Öcalan'ın videosuna bakınca, muhtemelen ''Terörsüz Türkiye'' içerikli açıklamalar olabilir. Umarım gerçekten terörün bittiği bir Türkiye başlar. Bu tabi ki çok önemli bir gelişme ve süreç olur. Devletin yıllardır kaybettiği canlar, teröre harcadığı kaynaklar göz önünde tutulursa, bu illetten kurtulmak çok önemli bir süreç başlatır. Güneydoğu'nun kalkınması, turizm ve yatırımların ciddi boyutta hızlanması başlar. Güneydoğu'da yatırımların başlaması, eğitim kurumlarının bölgede artması tersine göçe bile katkı yapar. Lakin, umarım bunu rejim değişikliği, cumhuriyetin sonlandırılması, ülkenin şu an değil ama daha sonra parçalanmasına neden olabilecek bir eyalet yapılanması ile yapmaya kalkmayız!
1999 yılında Öcalan yakalandığında, ''devletimin hizmetindeyim'' diyordu. 2001-2002'ye geldiğimizde neredeyse PKK terörü sıfıra inmişti. Hatta benzer silah bırakma kararları alınmıştı. 2004 yılında barış süreci sonrası çıkartılan bir düzenleme ile 100 kişiyi aşmayan terörist gruplara müdahale yetkisi askeri komutanlardan alınarak, illerde valilere, ilçelerde kaymakamlara bırakılmıştı. Yıllarca 30 - 40 - 50- 80- 90 kişilik terör gruplarının bölgede intikallerinde mülki amirlerden operasyon izni isteyen komutanlara bu izinler verilmiyordu. Bunu o tarihli haberler, ilgili komutanların açıklamalarından biliyoruz. Sonra ne oldu? Güneydoğu'da PKK şehir altı kanallar-yollar kurdu, mobeseler döşedi, yolları kesip kimlik kontrollerine başladı, kendi yargılama alt yapısını kurmaya başladı. Türkiye'ye kafa tutmaya, Türk yargısını tanımıyoruz demeye başladı. Öyle ki, Kürtleri temsil eden siyasiler bile benzer restleşmelere başladılar. Sonra ne oldu? Barış Süreci çöktü. Ama 2002 öncesi yine yok olma aşamasında olan PKK ve terörü yeniden hortladı. Şehirlerimizdeki canlı bomba eylemlerini ve bu eylemlerde kaybettiğimiz canlarımızı hatırlayın. Bölgenin birçok şehrinde bu süreçte göz yumularak oluşturulan terör yapılanmalarını yok etmek, terörize olmuş şehirleri yeniden terörden temizlemek için ordu, emniyet devreye girdi. Ağır çatışmalar yaşandı, çok sayıda şehit vermek zorunda kaldık. Birçok şehrimiz yakıldı, yıkıldı bu arada. Ama Türkiye Cumhuriyeti olarak terörü bölgeden ve şehirlerimizden yine ve yeniden temizlemiştik. Sonra bu iş sadece sınırların içinde yaparak olmuyor diyerek, sınır ötesi temizliğe başladık. Bu da çok başarılı oldu. Sınır ötesi terör yuvalarını söküp attık. Girilmez denen kamplarına girdik, buraları terörden temizledik. Sınır ötesi askeri üsler kurduk. Terörü sınırımızın dışına taşıdık.
Ama sonrasında Suriye karıştı. DEAS ile ülke parçalanma yaşadı. Son olarak da Esad ülkeden kaçıp yönetim el değiştirince, ilk anda yok olacak, dağılacak dediğimiz PKK'nın Suriye oluşumu PYD-YPG-SDG gibi PKK türevleri ön plana çıktı. Başındaki zamanında Öcalan'ın manevi oğlum dediği, gerçek adı Ferhat Abdi Şahin olan, ama kendini Mazlum Abdi diye tanıtan kişi, ABD başkanı dahil tüm müttefikimiz olan devletlerin en üst siyasi kademeleri tarafından itibar edilen biri oldu. Dünya terör örgütü olarak tanıdığı için PKK'ya yapamadıkları yardımı, yeni kurdurulan bu yapılara yaptılar. ABD ve bazılı batılı müttefiklerimiz on binlerce tır silah ve mühimmat transferi ile bölgede neredeyse 100 bin kişilik bir PKK menşeli ordu oluşturdu. Türkiye bu yapıyı dağıtmak için her harekete geçisinde, dostumuz ve müttefikimiz batılılardan ve ABD'den, hatta Rusya ve İran'dan bile hep bir engelleme gördük. Biz sınırımızdan 30 km ileri gidip, bu terör merkezlerini ve yapılanmasını vuramadık, dağıtamadık ama, İsrail Suriye'nin istediği her yerini, her askeri unsurunu vurdu, yerle bir etti. Bir tek PYD-YPG-SDG'ye dokunmadı. Onlar DEAS ile mücadelede müttefik olarak lanse edildi. PKK ile ilgisi kabul edilmedi. İşte böyle bir süreçte, sayın Bahçeli'nin çağrısı sonrası terörist başından yeni bir silah bırakma çağrısı geldi. Hem de idam kalktığı için ağırlaştırılmış müebbet cezası ile hapiste olan bir suçlu olarak bunu yaptı. Arkasına kendisi gibi cinayetlerden, katliamlardan sorumlu terörist hükümlüleri de alarak Kürtlere videolu çağrı yaptı.
Sonuçta terör bitecekse, hiç içimize sinmeyen tabloları da sineye çekebiliriz. Ama başta hiç bir şart olmayacak derken, şimdi açıklamalara, video çağrısına, heyetlerin hala gelip gitmesine bakınca bir takım anayasal değişiklikler istendiği algısı uyanıyor. Hani hiç bir şart olmayacaktı diyor insan bu durumda! Yine de resmi açıklamaları duymak lazım. Sanırım Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuları açıklığa kavuşturacak açıklamalar yapacak olabilir. Umarım bu sefer şartsız, amasız, yalansız terörün sona erdirildiğini görürüz. Yoksa yıllardır hapisteki bir kişi böyle bir video çağrısı sonrası bir takım şartlar, anayasa değişiklikleri, eyalet sitemine dönüşen rejim değişimleri yapılacak olursa, bu gelişmelerin kazananı kim olur diye düşünmek lazım! Kendisine teöristbaşı denen günlerde yanlışlıkla bile sayın diyenleri linç eden bir siyasi ortamdan, düşünce önderine dönüşen günlere evrildik.
Öcalan videosunda ulus devleti kurma amacından vaz geçtik dedi. Peki bunun bir şartı var mı gelişmelerin devamında anlayacağız. Ama bir önceki strateji yazımı yeniden okursanız bu süreçlere o yazımda değindiğimi görürsünüz. ABD'nin Ankara Büyükelçisi, aynı zamanda da Suriye Özel Temsilcisi Barrac, Türkiye Cumhuriyeti bir illizyon, ümmete dayalı Osmanlı millet sistemi çok daha iyiydi diyor, hiç kimseden ses çıkmıyor! Bu da bende eyalet sistemine giden bir anaysal değişim şartı mı ortaya atılacak endişesi yaratıyor. Eğer böyle bir anayasa değişimi ile cumhuriyetin üniter yapısından, eyalet sistemine evrilecek bir yapıya dönecek olursak, şu anda ulusa dayalı devlet kurmak amacımızdan vazgeçtik diyen terörist başı, bundan 8-10 yıl sonra, ''haklarımız yeniyor, anlaşamıyoruz biz bağımsız bir devlet kuruyoruz'' derse ne olacak? Bunu demeyeceğini kim garanti edecek? Yıllardır bu amaçla devletimizle savaşmış, binlerce canımızı şehit etmiş PKK kurucusuna mı itimat edeceğiz? Şu an yönetim yapımız gereği, bir bağımsızlık, özerk bir bölge imkanları yok. Güneydoğuyu terörize ettikleri günlerde bunu denediler ama devlet gücü ile sökülüp atıldılar. Hiç bir batılı devlet de bize karşı koyamadı. Ama öncesinde bir eyalet yapılanması gibi bir değişim olursa, bölgesel idareler kurulursa, sınırları belirlenmiş ve yöneticileri kendi hukuklarına göre seçilen bir eyalet yapılanması olursa, günü gelince bu eyaletler biz ayrıldık devlet olduk dediğinde, ben hemen söyleyeyim, hemen tanıyoruz diyecek çok sayıda sözde müttefikimiz var. O zaman sınırları, yapısı belirlenmiş olan bu şehirlere aynı şekilde müdahale şansı bulamayız. Bunu yaparsak, bu oluşumu tanıdık diyen devletler anında karşımıza dikilirler.
Zaten bana göre ileride bu amaç için Yunanistan'ın adaları ve karasında 13 civarında yeni askeri üsler kuruldu. ABD, İngiltere, Fransa Yunanistan'da yeni askeri üsler yaptılar. Bunun sadece olası İran'la ya da Rusya ile bir savaş için yapılmış olacağını sanmıyorum. Çünkü aynı zamanda F35'ten dışlandık. Fikir bile ortada tam yokken parasını verdiğimiz, kurucusu olduğumuz, parçalarını yaptığımız F35'ler bizim yerimize Yunanistan'a verildi. CAATSA yaptırımlarına tabi olduk. Eski nesil F16'lar için bile yedek parçaları hala alamadık. Bunların hepsi ister istemez insanı düşünmeye yöneltiyor. Eğer cumhuriyeti kötüleyip, Osmanlı'nın ümmete dayalı yapısını överek, bize cumhuriyet ve üniter yapıdan vaz geçerseniz bölgenin yeniden büyük abisi olursunuz, hatta Irak, Suriye ve sonrasında İran'dan da kopacak Kürt özerk bölgeleri bile size eyalet olur, bağlanır vs gibi havuçlar gösteriliyorsa, bunlara kanmamak lazım. Biz güçlü olursak, askeri, ekonomik ve demokratik olarak güçlenirsek, bu birleşmeler sonrasında zaten farklı şekillerde de olabilir.
Bu ülke vatandaşlarının hepsi aynı hakka sahip. Hiç birisinin etknik alt kimliğine bakılmaz ve vurgu yapılmazken, sadece Kürt'lere yönelik bir takım anayasal ifadeler, ya da üniter yapı değişimlerine izin verilirse, bu ileride Türkiye Cumhuriyeti için bana göre çok daha tehlikeli riskler yaratabilir. Tabi ki terör bitsin. Ama bu riskler de göz ardı edilmesin. Sonra kendimizi bir anda Yunanistan olarak yeniden çizilen NATO sınırları dışında bulmayalım. Böyle bir niyetimiz varsa da öncesinde Rusya ve Çin ile müttefiklik ilişkilerini netleştirmemiz lazım. Sonra her iki blokun da arasında kalırız.
Umarım gerçekten birlikte yaşama arzusu ile yıllardır maşa oldukları ülkelerin planları dışında silah bırakma kararı alınıyordur. Böyle ise, zaten mevcut anayasa ve üniter yapımızda değişime gerek olmaz. Tüm etknik alt yapısı ile hepimiz ortak vatandaş olarak çok daha güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti'nin doğmasına şahit oluruz. Umarım böyledir.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @aydineroglu_