15 Temmuz'da ülkemizi iç savaşa sokarak bölmek ve rejimi değiştirmek maksadı ile yaşatılan hain darbe girişimi sonrasında KHK ile ülkenin yönetiliyor olması, Suriye ve Irak'ta direk savaşa dahil olmamız, AB ile kavgaya tutuşup, müzakerelerin askıya alınması görüşlerinin dile getirilmesi, ABD ile Suriye politikasında net ters düşmemiz, hatta darbe ve Suriye'deki PKK kolu olan PYD'ye ABD'nin direk yardım yapıyor olması, NATO konusunun gündeme taşınması, AB'den vazgeçip, Şangay Grubuna girelim görüşleri, içeride başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı rejimine geçiş konusunun her şeyin önüne geçmesi, HDP'li vekillerin tutuklanıp hapse atılması yoğun bir yüksek gerilim yaşıyor olmamıza neden oluyor.
Tüm bu konularda haklı mıyız, haksız mıyız sorusunda değilim. Ben sadece bu denli yüksek gerilimi bir ülkenin uzun süre kaldıramayacağının altını çizmek istiyorum. Görüyorsunuz ki, özellikle iç siyasi gerilimler ve gündemler sonrasında kurlarda çok ciddi bir sıçrama yaşandı ve TCMB'nın 50 baz puanlık faiz artışı yapmış olmasına rağmen bile döviz ateşini söndüremedik. Bırakın söndürmeyi kontrol altına bile henüz alamadık .
ABD Ekonomisi Büyüyor!
ABD büyümeye devam ediyor. ABD ekonomisinin üçüncü çeyrekte beklentilerin üzerinde % 3.6 büyümüş olması FED faiz artışının artık kaçınılmaz olacağını gösteriyor. Uzun zamandır ABD ekonomisinin büyüme oranının artacağını, dünya genelinde 2017 yılında büyüme trendinin ABD dışındaki ülkelere de yansımaya başlayacağını, hatta İngiltere ve Almanya'da da benzer yönde iyileşmelerin başladığını yazıyordum. Bu nedenle de 2017 yılında beklendiği gibi, FED'in sadece iki faiz artışı ile yetinmeyeceğini, muhtemelen ikiden fazla faiz artışı yapmak durumunda kalacağı uyarılarını dile getiriyordum.
Düşük Petrol Fiyatları Sona Ermiş Olabilir!
FED'in faiz artışı baskısı tüm dünyaya yansımaya başlamış iken, bir de brent petrol fiyatları yukarı tepkiler vermeye başladı. Nihayet OPEC üretim sınırlaması konusunda anlaştı ve günlük üretimini 1.2 Milyon varil kısma kararı aldı. Karar hemen brent petrol fiyatlarının artmasına neden oldu. Şimdilik brent petrol fiyatına 53.71 $ seviyesinde yakın bir direnç olduğunu, eğer bu direnç geçilecek olursa da, yakın bir tarihte 57- 60 $ seviyelerinin geçilmesini şimdilik beklemediğimi, Çünkü brent yükselince, otomatikman ABD kayaç gazı üretimi de artarak fiyat yükselişini sınırlayacağını düşünüyorum. Beklentimin ötesinde brent fiyatları yükselecek olursa da, 70 $ seviyesini aşmadıktan sonra, ekonomik olarak bunun etkisini kontrol altına alabiliriz. Nihayetinde 4 yıl öncesinde 125 $ brent fiyatları ile yaşadığımızı unutmayalım.
Ancak tüm bu gelişmeler bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için cari açık baskısı yaratan gelişmelerdir. Son gelen dış ticaret verilerine bakınca ihracatta düşüş yaşandığını görüyoruz. Bu bir sorundur. Ancak yaşanan darbe girişimi sonrasındaki günlerin etkisi ile de ihracat bağlantılarımızda aksamalar yaşanmış olmasının da ihracat rakamlarının düşmesinde etkisinin olabileceğini düşünüyorum.
Her ne ise, sonuçta bu denli yüksek gerilim sürecek olur ve kur ateşi kontrol altına alınıp, kurların kısmen de olsa geri gelmesi sağlanamazsa, her alanda zamlar kaçınılmaz olur. Gördüğünüz gibi; araç, alkollü ürünler ve sigarada ciddi ötv artışları ile ilk öncüleri gördük. Bu zam dalgasının devamı da gelecektir. Hatırlarsanız, bana sorduğunuz Dolar ne olur sorularında, ilk önce çok yükselmez cevabı verirken, sonra incelediğim TÜFE-ÜFE bazlı dolar grafiğine göre Dolar'ın enflasyon artışı ile birlikte beklentimin üstünde yükseliş riskinin olduğunu yazmıştım. Maalesef her alandaki gerilim politikamız sonrasında kur ve enflasyon artışı etkilerini görmeye başladık.
Kötü Gidiş Kontrol Altına Alınabilir!
Buraya kadar yine de gelişmeler çok sorun yaratmayabilir. Çünkü önemli olanın yapısal reformlar olduğunu, bunun için de üretimin şart olduğunu, üretmek ve doğrudan yatırımların artması için de her türlü üretim ve yatırım kredi faizlerinin düşük olması, gerçek ya da değerli kur ama düşük faiz politikası uygulanması gerektiğini yazıyordum. Hatta bir süre TCMB'nın enflasyon hedefli para poltikasından vazgeçmesi gerektiğini de söylüyordum. Ancak, bu durumun bir hükümet politikası olarak ilan edilmesi gerektiğini ve bir kaç yıl yüksek enflasyonu kabul etmemiz gerekeceğini de yazıyordum. Şu ana kadar gelişmeler bu şekilde gidiyor. Yani TCMB faiz artışını şimdilik sınırlı tuttu.
Hatta çok eski yazılarımdan beri, yapısal reformları düşük faiz ile destekler iken, oluşacak kur riskinin döviz borçlusu şirketleri zora sokmaması için, döviz borçlusu şirketlerin bu borçlarının TL cinsine çevrilmesinin doğru olacağı uyarılarını da yapıyordum ki, bu görüşümü bir çok yazımda bulabilirsiniz. Dikkat ederseniz, son dönem eximbank ihracat kredilerinde, döviz bazlı kamu alacağında, kamu ihalelerinde bu dediğim TL'ye dönüştürme kararları alındı. Kısacası şu ana kadar bu dediklerimi zamanında ve isteyerek yapmamış olsalar da, olması gerektiği şekilde yaptıklarını söyleyebilirim. Bir tek, bunu yapısal ve üretim reformu için hükümet politikası olarak yaptıklarını ilan ederek yapsaydılar daha az piyasa baskısı oluşurdu.
Faiz Artışları da Başlarsa, Ekonomik Kriz Riski Yaşarız!
Önemli olan bundan sonrasıdır! Dediğim gibi, bir kaç yıl enflasyon artışını göze alacağımız ama faizleri yine de düşük tutacağımızı ilan etmeliyiz. Lakin bunu başarabilmek için, iç siyasetin sakinleşmesi gerekir. En kısa zamanda içeride yatırımcı güveni yeniden tesis edilmelidir. Dikkat ederseniz son iki yıldır özel sektör yatırımları neredeyse durmuş, sadece devlet yatırımları yapılmaktadır.
Eğer kişiler önünü göremiyorsa, hatta bu devirde bir rejim belirsizliği bile yaşanıyorsa, o zaman güvensizlik yaşaması gayet doğaldır. Girmek istediğiniz AB ülkelerinde hiç olmayan bir darbe denemesini 36 yıl sonra yeniden yaşıyorsak, TCMB devre dışı kalıp, KHK ile ülke yönetilmeye devam edilirse, bırakın özel sektörün yatırım yapmamasını, olası riskler için parasını bile dışarı çıkarmak isteyeceği kesindir. Böyle bir ortamda yabancının da para girişlerinin durması, hatta çıkışların yaşanıyor olması da çok doğaldır. Buna bir de yaz başında yaşanan not indirimi sonrası beklediğim fon çıkışlarını eklersek, dövizdeki baskıyı anlamakta zorlanmayız.
Tam Bıçak Sırtındayız!
Şu an içeride ve dışarıda tam bir bıçak sırtı dengedeyiz. Artık bir adım daha gerilimi arttıracak olursak, bu denge bir anda bozulur. Kurda yaşanan baskı nedeniyle gelen ve gelecek zamlar sonrasında her türlü faizlerimiz de yüksemeye başlarsa, bu faiz artışı kaçınılmaz olarak konut kredisi faizlerine de yansır. İşte en olmamasını istediğim gelişme budur! Eğer konut kredi faizleri artarsa, ama bu artış öyle düşük oranlı kısmi artışlar ile sınırlı kalırsa sorun olmaz. Benim bahsettiğim birkaç puanllık sert yükselişlerdir. Eğer bu yönde bir faiz artışı yaşanacak olursa, inşaat sektöründe işler bıçak gibi kesilir. En zirvesinde olan konut stoklarında ciddi kriz çıkar. Yatırımcı konut talebini keserse, devamlı kredi ile büyüdüğü için, müteahhitlik sektöründe ciddi bir kriz yaşanır. Her türlü konut üretimini ve satışını asıl bankalar fonladığı için de, en ufak bir sektörel iflas riski, gayet karlı bir üçüncü çeyrek geçiren bankacılık sektörünün riske girmesine neden olur. Bankacılar bir anda inşaatçı olurlar.
Benzer bir durum 1994 senesinde, 2001 yılında da yaşanmıştı. Konut sektörü durursa, işte o zaman ekonomik ve finansal kriz birlikte yaşanmaya başlanır. İnşaatta tıkanan bankalar, diğer alanlarda da kredi geri çağırmaya kalkışırlar. Konut stoklarından kurtulmak için fiyat kırarak ipotekli konutlarda satışa geçerler. Bu durum konut fiyatlarında sert düşüşlerin yaşanmasına neden olur. Uzun süredir nasılsa hep yükseliyor, şimdi alayım seneye satar, kar yaparım diyerek kredi ile alınmış yüksek fiyatlı konutlarda fiyat düşüşlerinin yaşanması halinde, konut kredilerinin geri ödemelerinde sorunlar başlar. İşte bu durum tam bir kriz paniği yaratır.
Yüksek Özel Sektör Döviz Borcu Risk Olur Mu?
Türkiye'de özel sektörün yaklaşık 170 Milyar Dolar civarı Döviz borcu vardır. Böyle bir kriz içerisine girecek olursak, döviz kurlarında bir kısmı geçici de olsa daha da sert yeni yükselişler görülebilir. Bu borç çevrilmez ise, Türkiye'nin düşük faiz ile yapısal üretim ve katma değerli yatırım hayali yine çok derin bir darbe yemiş olur. Emin olun bu ortamı rating kurumları da kullanır. Yeni not indirimleri yapılacak olursa, Ülke kaynakları ekstra yüksek kurlar ve bu kur artışını kontrol altına almak için ekstra arttırılacak yüksek faizler nedeniyle yabancılara transfer edilmiş olur.
Henüz Halâ Geç Değil!
Dikkat çektiğim tüm bu riskler, ne FED faiz artışları, ne de olası brent petroldeki fiyat artışları nedeniyle karşı karşıya olduğumuz riskler değildir. Nihayetinde FED faiz artışı ABD büyümeye başladığı için yapılacaktır. ABD büyürse Avrupa da büyümeye başlar. Türkiye'nin ihracatının bir dönem % 50'den fazlasını hatta % 65'lere varan kısmını gelişmiş batı ülkelerine yaptığımızı düşünürsek, dünyanın büyümesi aslında Türkiye'nin de büyümesinin artmasına neden olacak olumlu bir sürecin başlaması demektir.
Brent petrol fiyatlarının artması da ekonomik büyümelerin artması nedeniyle olur. Bu durumda da, Rusya ve ortadoğudaki petrol üreticileri ekonomik olarak rahatlamaya ve yeniden harcamaya başlarlar. Körfezin yeniden harcamaya başlaması, parasal darboğazdan çıkması, Türkiye'yi her alanda olumlu etkiler. Körfezden daha çok konut talebi ve fon transferi gelmesine neden olacak bu gelişme, olası inşaat sektöründeki risklerimizin yaşanmadan savuşturulmasına imkan yaratır. Ancak, sanayiyi unutup, her şeyi inşaata bağlamanın da ne dendi riskli bir durum olduğunun da görülmesi gerekir.
Kısacası Türkiye, FED faizlerinin artacak olması ya da, brent fiyatlarının artması ile önemli bir finansal ya da ekonomik krize girmez. Ancak siyasi olarak devamlı artan gerilim politikası ile kontrol dışı bir şekilde kendi kendisini finansal ve ekonomik krize sokar. Şimdilik bu riske girmiş değiliz. Ama iç ve dış siyasi gelişmelerde en kısa zamanda gerilimi düşürmeyi başaramaz ve daha da arttıracak olursak bana göre bu kaçınılmaz sürece girmek durumunda kalırız. Çünkü tam bıçak sırtı denen bir çizgideyiz.
Türkiye Rejim Belirsizliğini Bitirmelidir!
Rejim derken yönetim biçimi demek istiyorum. Mevcut parlamenter sistem mi, yoksa başkanlık sistemi ya da cumhurbaşkanlığı sistemini mi uygulayacağız bunun en kısa süre içinde netleşmesi lazım. Ben o sistem, ya da bu sistem olsun demiyorum Hangisi olacak ise, artık bu konu neticelensin diyorum. Çünkü bu şekilde bir yönetim daha fazla süremez. Hükümet ve başbakanın cumhurbaşkanının baskısı altında hiç bir hükmü kalmıyor. Cumhurbaşkanımız acaba ne diyecek diye düşünen bir hükümet ve başbakan iş yapamaz. Siyasiler her nekadar her şey normal derse desin, yaşanan gerçekleşmeler ortadadır.
Maalesef Türkiye sadece ben iyisini bilirim diyen politikacı görünümünden bir türlü kurtulamıyor. Keşke liderlerimiz görevlerini belli süreler içinde yaptıktan sonra geri çekilip, yenilere de yer verebilseler. Gerekirse tecrübe ve bilgilerini farklı şekilde devletin hizmetine sunmanın hiç de kötü bir durum olmadığını kabullenebilseler. Ama ne çare ki, ille de ben zihniyeti nedeniyle şu an içinde bulunduğumuz krizleri her dönem yaşamaktan bir türlü kurtulamıyoruz.
Başkanlık sistemini uygulayan ABD'nin en fazla iki dönem başkanlık yapan, ülke ve dünya tarafından bile çok sevilen liderleri görevleri bitince, ülkelerinin farklı konularda temsilcisi olarak yeni başkanlara danışmanlık yapabiliyorlar. Bizde bu durum mümkün mü? Maalesef değil. Çünkü biz bir parti kurduk mu, kendimizi onun sahibi olarak görüyoruz. Bunun bir kitle partisi değil de, şahsi partimiz olduğunu düşünüyoruz. Doğal olarak da, kendimizi her zaman diğer partili arkadaşlarımızın hep üstünde görüyoruz. Yeter artık ben yoruldum biraz da siz devam edin, takıldığınız yerde isterseniz bana danışırsınız, elimden gelen katkıyı sizlere seve seve veririm diyemiyoruz. 80 Milyon'a dayanan bir ülkede sanki bizden başkası ülkeyi yönetemez diye düşünmekten kurtulamıyoruz.
Bunları sadece mevcut siyasilere sitem olarak, bir tespit olarak söylemiyorum. Şimdiye kadar gelen tüm siyasi liderlerimiz için söylüyorum. Maalesef hepsinde de durum aynı şu an yaşandığı gibi yaşanmadı mı? Hangisi gönüllü olarak emekli olmayı kabul edebildiler?
İşte tüm bu siyasi tekrarlamalardan kurtulmak için, doğru yapılmış, diktatörlük gücü verilmeyecek, yasama-yürütme ve yargı gücünün birbirbirinden ayrıştığı ve özellikle yargının kesin bağımsızlığının sağlandığı, en fazla iki dönemde bitecek olan ve denetlenebilen bir başkanlık sistemini doğru buluyorum. Ancak bu geçiş olacaksa da, öyle 2019 yılında başlayacak şekilde değil, en kısa zamanda başlayacak şekilde yapılmalı ve mevcut olan ama tüm dengeleri bozulmuş olan parlamenter sistem görüntüsüne son verilmelidir.
Yok eğer başkanlık sitemi kabul görmeyecek ise de, o zaman başkanlık sevdasından vazgeçip, mevcut parlamenter sistemin normal işleyişinin sağlanması ve cumhurbaşkanının sınırları içinde geri plana çekilmesi sağlanmalıdır. Bu şekilde çok başlı, ne olduğu ve kimin sorumlu olduğu belli olmayan bir düzen ülkeye zarar veriyor.
BİST Ne Olur?
Kontrol edemediğimiz siyasi gelişmeler ve kararlar nedeniyle BİST, Dolar, Faiz, Enflasyon ne olur sorusuna cevap vermek kolay değildir. Yaşanacak gelişmelere göre her şey olabilir. Ama yaz başında yaşanan not indirimi sonrasında, ülkeden çıkabilecek fonlar nedeniyle bile BİST'in geçici bir süre için de olsa 72.500 ve 70.000 seviyelerine inmesini, hatta belki panik ile daha altına sarkmasını beklediğimi biliyorsunuz. Aradaki süreçte tüm yaşadıklarımıza rağmen bile, bu seviyelere inmedik.
Şimdilik olası düşüşlerde bu seviyeleri yine destek seviyeleri olarak görüyorum. Lakin öncesinde bu durumun olası fon çıkışları nedeniyle yaşanması ve sonra işlerin yine yoluna girmesi beklentisindeydim. Şimdi ise, yukarıda yazdığım siyasi gerilimler nedeniyle eğer dediğim sakinleşme bir an önce sağlanamaz, belirsizliklerden bir an önce çıkamaz ve mevcut gerilimleri daha da arttıracak olursak, o zaman dayanan bu ipler kopar. Kopunca da yukarıda sıraladığım riskler tetiklenecek olursa, benim bile dile getirmediğim alt endekslere inmemiz kaçınılmaz olur.
Tüm siyasi planlar ve gelişmeler, Türkiye'nin demokratik ve laik bir cumhuriyet gerçeği korunarak yapılmalıdır. Eğer bu temeli yıkacak olursak, o zaman hepimiz bu temelin altında kalırız. Umarım demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni korumanın önemini hepimiz gayet iyi anlarız.
Yatırımcı Ne yapmalı?
Bu karar her zaman yatırımcıya aittir. Bizler yaşananlara bakarak görüşlerimizi yazarız, ama ne karar alacağına yatırımcılar karar vermeliler. Gidişattaki uyarılarımı görüyorsunuz, teknik olarak yazdıklarımı da görüyorsunuz. Bana göre yaşadığımız tüm stres siyasi gündemlidir. Dünya tam da ekonomik düzelme sürecine girerken, bizim kendi özelimizde yarattığımız riskler nedeniyle bu sorunlarla karşı karşıyayız. 2008 sonrası mortgage krizi bile ülkemize teğet geçerken, şu anda belki de tek başına bir krize doğru yelken açıyor olabiliriz. Bu gidiş doğru bir gidiş değil. Umarım herkes sorumluluklarını bilir ve ülkeyi bu krizden çıkartmak için üzerine düşeni yapar.
Bu ortamda daha büyük bir krize gireceğiz diyenler nakitte kalmayı, nakite dönmeyi ya da karar veremiyorlarsa yarı yarıya nakit durmayı tercih edebilirler. Ancak burası diptir, işler yakın zamanda düzelir diyenlerin de, yatırım kararlarında orta ve uzun vadeyi göze almaları doğru olacaktır.
Zararına satış her zaman beklentiler bittiği için zararı sineye çekmek niyetiyle yapılmaz. Bazen de beklentilerde bozulma olduğu, gerçekleşmelerde gecikme olacağı görülünce, geçici de olsa daha alt fiyatlara düşüş riski yaşanacağı düşünülüyorsa, mevcut fiyatlardan verip, daha da düşmesi halinde daha düşük fiyatardan satılanları yerine koymak ve aradaki fiyat farkı kadar maliyeti düşürmek, olası ek düşüşlerden de korunmak maksatı ile de yapılabilir. Doğru karar verdiyseniz, düşüşlerden korunmuş olursunuz. Başabaş fiyatınız da inmiş olur. Yükseliş halinde daha düşük fiyatlarda kara geçersiniz. Ama yanlış karar verirseniz, o zaman elinizdeki zararda olduğunuz hisseyi en dip fiyattan vererek zararınızı kesinleleştirmiş olursunuz.
Olası Düşüşte Hissede Kalanlar Ne Yapmalı?
Ancak diyelim ki elinizdeki hisselerinizi satmadınız, ama borsa işler daha da karıştığı için sert bir düşüş yaşandı. Eğer elinizdeki hissenin şirketine güveniyorsanız, o zaman vermemiş ve düşüşe yakalanmış da olsanız, sabredip beklemek en doğrusudur. Sonuçta bir süre sonra işler yeniden düzelir. Şirketler yaşanan faiz ve kur zamlarını ürünlerine yansıtırlar ve yeniden yollarına devam ederler. Strateji yazılarıma eklediğim ''Dolar Mı, Hisse Senedi Mi?'' başlıklı yazımda, 2009 başında mortgage krizinde en dip seviyelere düşmüş hisselerin bile sonrasında ne denli yükseliş yaşadıklarının örneklerini görebilirsiniz. Ama tabii böyle bir süreç sağlam bir moral ve sıkı bir sabır gerektirir!
Umarım bunlara gerek kalmadan, teknik olarak dikkat çektiğim seviyeler ile sınırlı kalacak şekilde yeniden yükselişe döneriz. Tabii burada bütün iş siyasilere ve eğer onlar buna çare bulamıyorsa, gerektiğinde biz seçmenlere düşüyor.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_