Bankalar da faiz indirimi politikasını izlemeye başladılar. Dün bu konuda yolu açan İş Bankası bir çok kalemde faiz indirimi kararı aldı. Bu karar diğer bankalarda da başlayacaktır. Tabi bu işin yansıması olarak, bir süre sonra mevduat faizlerinin de düştüğünü görmemiz gerekir. Yoksa mevduat faizleri düşmeden indirilen kredi faizleri uzun süre düşük kalamaz.
Düşük Faiz, Değerinde Kur Şart!
Beni yazılarımdan takip edenleriniz çok iyi bilir ki, ben yıllardır düşük faiz, değerinde kur politikasını savunan biriyim. Hatta değerli TL onurumuzdur denen yıllardaki strateji yazılarıma bakarsanız(strateji yazıları arşivime bakabilirsiniz) bu görüşümü o yıllardan beri çok net savunduğumu görebilirsiniz.
Çünkü enflasyonda düşüş, üreterek, ithal ettiğinden fazla ürettiğin ürünleri ihrac ederek, büyüyerek, istihdam ederek, katma değerli doğrudan yatırımlar yaparak sağlanır. Cari açık da bu şekilde düşer. Tüm bunların olabilmesi için de her türlü yatırım-üretim kredi maliyetlerinin düşük olması gerekir. Aynı zamanda da kurların değerinde olması lazımdır.
Yüksek faizin olduğu bir ülkede kur seviyeleri faiz baskısı altında düşük seyreder. Bu, ekonomide kolaya kaçan, hızlı yabancı kaynak getirip, faizleri düşürdüm görüntüsü yaratmak isteyen politikacı ve mekez bankası başkanlarının ülke ekonomisini dinamitleyen hatalı para piyasası politikalarıdır. Hiç bir yabancı parasını değerinden çok düşük seviyelerde bozarak bir ülkeye yatırım yapmaya kalkmaz. Doğrudan yabancı yatırımların gelmesi için kur düzeyleri değerinde hatta biraz üstünde bile olması gerekir ki, o ülkeye yatırım yapan yabancının yatırımı esnasında yaşayacağı kur riski sadece enflasyon değerlemesi kadar olsun. Yoksa söz gelimi 1.15 dolar kuru ile yatırım yapılan bir ülkede, Dolar yatırım bitmeden 2,00-TL'yi geçerse, bu yatırımı yapan yabancının yatırdığı parasını çıkartması yıllar alır. Bunu hızlandırmak için de ürettiği ürünü yüksek fiyatla satmayı tercih eder. Yani hep enflasyon yaratan davranışlar bir birini tetikler.
Ayrıca, üretmeden yabancı kaynak çekmek için yüksek faiz verirseniz, yabancı kurların yüksek olduğu anda parasını getirip faize yatırır. Giren döviz nedeniyle kurlar düşer. Aynı şekilde yabancı yatırımcı bir kaç yıl sonra faizden elde etttiği kar ile döner çok daha düşük kurdan yeniden döviz toplar. Parasını katlayarak bu ülkeden çıkar. Sonra yine kur artışı ve arkasından yeniden faiz artışı kararları ile ülke kaynakları yabancılara transfer edilmeye devam edilir. Tabii böyle bir süreçte de, ülkede ithal ekonomisinin hakim olduğu fason üretim modelleri gelişir.
İşte yıllardır eleştirdiğim en büyük yanlışımız buydu. Nihayet bunu fark ettik. Ama bu hatada en az 30 yıldır tüm siyasilerin ve ekonomi bürokratlarının da hatası olduğunu bilmenizi isterim! Uzun süredir yüksek faizi çok haklı şekilde eleştiren cumhurbaşkanımız, başbakanlığı günlerinde 1.15 Dolar kuru zamanında ''Değerli TL onurumuzdur'' diyerek aynı hataya düşenlerden biriydi. Hem de hükümet başkanı konumundaydı.
Aynı şekilde, Merkez Bankası'nın bir çok eski dönem başkanı da bu yanlış politikaları nedeniyle uluslar arası ödüllere layık görüldüler. Zamanında yılın en başarılı merkez bankası başkanı seçilmişlerdi. Çünkü yabancılar bu sayede paralarına para katıyorlardı. Dolar kurunun 1,15 olduğu yıllara ait strateji yazılarımı yeniden okursanız bu sözleri ilk kez şimdi değil, o yıllarda da yazdığımı göreceksiniz. Neyse uzatmayalım. Nihayet doğru görüldü ve bankalar da faizleri düşürme politikasına destek olmaya başladılar.
Bu Şansı Her Zaman Bulamayız!
Artık bir an önce kendi ödevimizi yapmalı ve ekonomimizde kalıcı iyileşmeyi başarmalıyız. Şu an kamu sayesinde süren yatırımlara sessiz kalan özel sektörün de yatırımlara katılması lazım. Peki özel sektör neden iki yıldır yatırımlardan uzak? Cevabı bilmeyen varmıdır ki. Özel sektör güven ister. Önünü görmek ister. Siyasi sakinlik ister. İşleyen bir hukuk sistemi ister. Maalesef bir süredir biz bu konuda sıkıntılar yaşıyoruz.
Geçen yıl iki seçim yaptık. İkincisinde neredeyse % 50 ile iktidar yaptığımız partinin başbakanını sandık dışında değiştirdik. En büyük komşumuz Rusya'nın uçağını düşürdük. Çok şidetli bir ülke içi terör dalgasına girdik. Suriye ve Irak'ta direk savaşa dahil olduk. Ülkemizde iç savaş başlatıp, ülkeyi bölmeyi hedefleyen haince adi bir darbe denemesine muhatap olduk. Uzun zamandır da başkanlık gündemi ile iç siyaseti gergin tutmaya devam ediyoruz. Bu arada ülkeyi KHK ile yönetiyoruz. Basın, iş dünyası, üniversiteler, kamu bürokrasisi, eğitim kurumları, askeriye, yargı kurumları, sağlık kurumlarında vs. kurumlarda çok sayıda göz altılar, tutuklamalar, işten çıkartmalar, kayyum atamaları,el koymalar yaşanıyor.
Dün de 30 yıldır FETÖ yapılanmasını eleştiren yazılar yazan Cumhuriyet gazetesinde operasyon başlatıldı. Bir çok yönetici ve yazar göz altına alındı. Bu yapılanmaların hiç içinde olmadığımız için, yapılan tutuklamaların haklı bir temeli var mı yok mu tarafında değilim. Benim altını çizmek istediğim; artık bir an önce bu işleri tamamlayıp, keni işimize bakmamızdır. Ekonomiyi düze çıkartacak politikalara odaklanmamız öncelikli olmalıdır. Yoksa her zaman dış şartlar bu kadar uygun olmaz. Düşük fiyatlı brent petrol, dış dünyadaki düşük faizli bol likidite uzun süre daha böyle sürmeyebilir. Kendi içindeki dertlerle uğraşan AB, başkanlık seçimi ile uğraşan ABD, sınırlarda savaş şartları hep sürmez.
Artık siyasi olarak başkanlık sistemi ise başkanlık, değil de mevcut parlamenter sistem ise parlamenter sistem konusunda son nokta konup normal işlerimize dönmeliyiz. Bir an önce bu normalleşmeyi başaramaz isek, kendi dertleri ile uğraşan gelişmiş ülkeler, bir süre sonra normale döndüklerinde bu sefer biz hedef oluruz.
Dünya büyümeye başlarsa, paraya talep artar. Faizler yükselir, enerji talebi yükselmeye başlayınca enerji fiyatları da yükselebilir. Bu süreç başladığında biz hala kendi iç karışıklıklarımızdan, belirsizliklerimizden kurtulamamış isek, o zaman aynı rahat oramı bulamayız. Şu an düşen faizler farklı nedenler ile yükselmeye başlayacak olursa, tek büyüyen sektör olan inşaat sektörü krize girer. İnşaat krize girerse, bankacılık dahil tüm ekonomi krize girer. Eğer bunların olmasını istemiyor isek, sahip olduğumuz bu konjonktürel şansı kullanmayı bilmeliyiz. Uluslar arası şatların bizi kolladığı bu günlerde yapısal tedbirlerimizi başlatıp, tüm bu karşıklıkları geride bırakmalıyız. Yoksa çekirge misali bir sıçrarız, iki sıçrarız, ama hala ekonomik yapısal tedbirler hayata geçmemiş, iç siyaset düzene girmemiş ise, üçüncü defa sıçrama şansını bulamayabiliriz.
BİST UCUZ!
Şuan enerji fiyatları ve faiz yüzümüze halen gülüyor iken, ucuz olduğunu sebepleri ile izah ettiğim BİST'in halen şansı yüksek. Umarım bu şansı kullanır ve üstte bıraktığımız gap'leri de kapatıp daha yüksek endeks seviyelerine yöneliriz. Ben bundan umutluyum. Ama her seferinde kendi ayağımızı geriye çekecek bir sebep yaratmaktan vaz geçmeliyiz. AB dün yaşanan Cumhuriyet Gazetesi müdahalesine farklı tepkiler verecektir. Ancak daha da büyük tepki idam kararının geri gelmesi ile yaşanabilir. Bazı suçlar için idamı savunan biriyim. Ama eğer idam gelecek olursa, bu AB ile köprüleri atmak sonucunu doğurabilir. Her türlü sonuca rağmen bu kararı almalı mıyız sorusu iyice tartışılmalıdır. Anlayacağınız halen çok riskli bir çok belirsizliğe sahibiz.
Tüm bu sorunlarımızı bir an önce bitirip, artık ortamı gerecek gündemlerden ziyade, ülkeye yeni ufuk hikayeleri yaratacak pozitif etkili gündemlere odaklanmalıyız. Tam iyi şeyler yazmak istediğim bir ortamda bir anda yeni gerilimler yaşıyor olmaktan ben bile yoruldum ki sizleri düşünemiyorum bile.
Bugün borsa için ekstra bir şey yazmıyorum. Dün yazacaklarımı yazmıştım. Teknik olarak Destek-Direnç Tablosunda ilgili seviyeleri de paylaşmıştım. Tekniklerde destek ya da dirençler kırılacak olursa, o yönde gelişme yaşanacaktır. Kararlarımızda bir süre tekniklerden destek almak daha doğru olabilir.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @_Stratejist_