Yapısal sorunları parasal önlemlerle çözmek mümkün değildir. Sadece geçici ferahlama ile sorunları öteletirsiniz . Ama ötelenen sorunlar daha da büyümüş olur.
Dün eksi giden dış piyasalar, İtalya'nın Çin'den İtalyan tahvili almasını rica etmesi haberi ile alım tepkileriyle karşılaştı. Ama bu haberin etkisi çok sürmez. Çare de bu değildir.
Zaten dikkat ederseniz Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet de piyasalara ihtiyaç duyulan kadar sınırsız likidite verebileceklerini söylüyor. Yani likiditeden ziyade yapısal tedbirler ile sorunlu ekonomilerin borçlarını nasıl ödeyeceğine olan inanışın kuvvetlenmesi gereklidir.
Avrupa'da yapılması gereken şudur;
En kısa zamanda sorunlu ekonomilere ait tahvilleri taşıyan bankalardan bu tahviller oluşturulan bir Avrupa kurtarma fonu veya Avrupa Merkez Bankası tarafından alınmalı ve sorunlu ülkelerin tahvil alacaklısı görünen büyük bankalarının risk durumu sona erdirilmelidir. Karşılığında, bu tahvillere yatırım yaparak riskleri üstlenmiş bankalara daha uzun vadeli kağıtlar verilmeli, bu sayede bu bankaların da ticari kararlarının yüküne katılmaları sağlanmalıdır. Ama bu yapılarak, en azından bankaların sorunlu ülkelerde yaşanabilecek bir iflas ( ödeyememe) hali ortaya çıkarsa, bu tahviller için ayrıca karşılık ayırmasına, bu nedenle de büyük sermaye artışı yapmalarına gerek kalmaması sağlanmalıdır.
İlk anda yapılabilecek bu finansal müdehale sonrasında, borçlu ülkeler ile Avrupa Merkez Bankası ya da Avrupa Kurtarma Fonu arasında konsalidasyon anlaşmaları yapılarak, borçlar daha düşük faizler ile daha uzun vadelere yayılmalıdır. Bir kısım borç silme de gerçekleştirilmelidir.
Ancak yapılacak konsalidasyon anlaşmaları aynı ülkelerin alacak oldukları yapısal tedbirlerle sağlamlaştırılmalıdır. Bu yapıldığı takdirde, uzun vadede borçların yine borca sahip olan ülkeler tarafından ödenmesi sağlanır. Böylece diğer güçlü Avrupa ülke vatandaşlarının yükün kendilerinin üzerine bindiği yönündeki tepkileri de kontrol altına alınmış olur.
2001 döneminde Türkiye'nin de yaşamış olduğu finansal kriz göstermektedir ki, bankaların mevduatlarını yatırdıkları alanlarda bir takım sınırlamalar ve düzenlemeler yapılmalıdır. Keyfi kararlarla, toplanmış olan mevduatlar riskli yatırımlar nedeniyle tüm ülke ekonomisinin üstünde bir yük ve kriz yaratabiliyor.
Bahsettiğim tedbirler alınmaz ve Çin tahvil alacak gibi söylentilerle vakit kaybedilirse, Çin tahvil alım desteği yapsa da, sorun yumağı büyür,büyür ve çözülemeyecek bir hal alır. Bu tarz haberlerle de piyasalar bir ileri bir geri dalgalanmalarını sürdürür. Gerçekçi olmayan her umut, sonrasında daha büyük umutsuzluklar ve çöküntüler yaratır.
AB Tedbir almayan ülkeleri sırtında taşımaz.
Bu yaşananlardan sonra, Avrupa'nın yapısal tedbirlerini almak istemeyen ülkeleri sırtında taşımak istemeyeceğini düşünüyorum.
Peki yani Yunansitan, İtalya, İspanya AB euro birliğinden hatta AB'den mi çıkacaklar?
En azından AB'den kimsenin çıkacağını düşünmüyorum. Ama eğer yapısal tedbirlerini bir an önce, tatminkar şekilde almazsa en azından Yunanistan'ın euro birliğinden çıkmasını normal karşılarım. İspanya ve İtalya için ise, böyle bir beklentim yok.
Yunanistan iflas ettim, eurodan çıkıyorum derse ne olur? Bu bize olumsuz yansır mı?
Devletlerin iflas ettim, oynamıyorum deme lüksleri yoktur. Ülkeler şirketler gibi battım deyip de kepenk kapatamazlar. Şirketler batar, devletler ise ödeme güçlüğüne düşerler. Adları bile değişse, borçları sürer. Osmanlı'nın yıllarca ödediğimiz borçları bunun güzel bir örneğidir.
Aynı şekilde, eğer Yunanistan da ödeme güçlüğüne düşerse, bunu ilan ettiği anda bence çözüm süreci de başlamış olur. İster eurodan çıksın, ister çıkmasın sonuçta konsalidasyon süreci başlar. Borçları ile yüzleşmek durumunda kalır. Çok yüksek maaşlar almalarına rağmen, en ufak kesintilerde bile sokaklara dökülen Yunan halkı gerçeği görmek ve acı ilacı içmek zorunda kalır. Kendi yaratacak olduğu kaynaklarla borçlarını ödemek zorunda kalacakları için, bir çok alandaki devlet yatırımları durma noktasına girer. Ancak aynı süreçte de, çok hızlı bir özelleştirme süreci başlar.
Bu süreci euro'dan çıkıp da Drahmi'ye dönerek yaşamaya kalkarsa, uzun bir dönem çok yüksek enflasyon rakamları ile yaşamak durumunda kalır. Aşırı pahalılaşan ithalat, tüketimi iyice azaltır. Ama turizm dışında çok fazla ihracat imkanı olmadığı için, borçlarından öyle kolay kurtulma imkanı olmasını da düşünmüyorum.
Euro birliği içinde bu sorunu çözmeye kalkarsa, AB içindeki siyasal söz haklarında ciddi kayıplar yaşar ki, bu Türkiye'nin lehine olur. Özelikle belirteyim ki, Yunanistan ile ilgili yaşanacak her türlü olumsuz gelişme, AB içinde Türkiye'ye olan bakışların ve yaklaşımların daha pozitif olmasına yarar.
İspanya ve İtalya'nın sorunu özellikle AB tarafından euro birliği içinde kalarak çözülmeye çalışılacaktır diye düşünüyorum. Aksi durumda bu iki ülkenin euro'dan çıkacağım demesi Yunanistan'ın çıkmasına benzemez. Euro'nun sonunu getirir. Bence bu iki ülkenin yapısal tedbirlerle yaşadığı sorunlardan kurtulması Yunanistan'a göre çok daha kolay olacaktır. Mevcut sanayi ve tüketim güçleri Yunanistan'dan çok daha güçlüdür.
TÜRKİYE
Tüm bu yaşananlar arasında görüyorsunuz ki, Türkiye kendi yolunda ilerlemeye devam ediyor. Dün gelen ikinci çeyrek büyüme rakamları yüz de 8.8 büyüme oranı ile dünya ikincisi bir ekonomimiz olduğunu gösterdi. Dışarıda yaşanan çok ciddi oranlardaki düşüşlere rağmen, neredeyse endeks olarak artıya dahi geçecektik.
Bir çok yorumcuya bakılırsa, bu tepkiler geçici olacak ve devamında imkb ayrışmayı sürdüremeyip, düşmek zorunda kalacak. Geçici düşüşlere katılırım ama Türkiye için yapılan olumsuz senaryolara kesinlikle katılmadığımı, bize ait olmayan bir krizden etkilenmekle birlikte pozitif ayrışmamızı sürdüreceğimize olan inanışımı tekrarlamak istiyorum. Kaldı ki zaten bu düşüncemi hemen her yazımda okuyorsunuz.
Dikkat ederseniz büyüme rakamlarında henüz enerji yatırımlarının etkisi çok yok. Önümüzdeki dönemde enerji yatırımlarının kamusal kredilerle desteklenmesini bekliyorum. Ayrıca kentsel dönüşüm , otoyol, yeni hızlı tren yolu yatırımları, Kanal İstanbul gibi projelerin yatırım süreçleri ile büyüme rakamlarının pek de düşmeyebileceğini düşünüyorum. Hızlı artan kur düzeyi de, ihracatın artmasına ciddi katkı yapacaktır.
Ama bir an önce özellikle ithalatımızda önemli bir yer tutan aramal üretiminin yapısal tedbirlerle arttırılması ile ilgili kararlar devreye alınmalıdır.
Krediler üzerindeki yüz de 25 sınırlaması en azından bazı sektörlerin desteklenmesi için kaldırılmalıdır.
Faiz ve munzam karşılıklarında düşüşler sürmelidir.
Lakin sonuçta aynı arenanın oyuncularından biriyiz. Bu nedenle Avrupa'daki durgunluk ve finansal sorunların geçici de olsa etkilerinden tamamen kurtulamayız. Bu nedenle topyekün bir çıkış başlamadan, endeks ve ekonomi olarak zaman zaman dış etkenler nedeniyle dalgalanmalar yaşayacağız. Pozitif ayrışsak dahi, bu ayrışma daha ziyade diğer ülkelerin düşüşlerine aynı oranlarda katılmamak şeklinde kendini gösterip, yükelişlerin bir sınırı olabilir.
Ancak olası bir not arttırımı halinde, dışarıdan iyice ayrışıp kendi başımıza da yükseliş sürecine gireriz. Bu olmadan şimdilik yükselişleri sınırlı düşünmek ve buna göre davranmak daha doğru olur.
Peki not artışı olur mu?
Zaten şuana kadar olmamış olması rating kurumlarının hatalı politikasıdır diye düşünüyorum. Bence olması gerekir ama olurmusu ratingçilere kalmış bir konu. Biz kendi evimizi düzenleyelim de, ne kadar erteleseler de yapmak zorunda kalacaklardır.
Aydın Eroğlu
www.borsaanalizci.com