Aslında bu gerilim bence hiç düşmemişti. Çünkü ABD kendisinde gördüğü hakkın, yani nükleer güç imkanlarının İran'da kesinlikle olamayacağını söylüyor. Müzakere şartlarını bu şekilde belirliyorlar. Bu nedenle ben ABD ile İran arasında kesin bir mutabakatın olmasını beklemiyorum. Maalesef bu yüzden her an İran'ın nükleer çalışma yapıldığı varsayılan tesis ve yerlerine ABD, İsrail tarafından askeri bir müdahale yapılmasından endişeliyim. Gelişmiş ülkeler kendilerinin sahip olduğu nükleer gücün, İran'da olması halinde dünya barışı için risk olacağına dikkat çekiyorlar. Bu nedenle de kesinlikle İran'ın nükleer güce sahip olmasına izin verilmemesi gerektiğini söylüyorlar. Ama kendilerinin dünya barışını getirdiği nokta ortada!
Buna karşılık İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, hiç bir şekilde nükleer çalışmalarımızı sonlandırmayacağız, kendilerinde bizden bunu isteme hakkını nereden buluyorlar? Füzelerimiz yokken Irak tarafından her gün bombalanıyorduk, füzelerimize sahip olduktan sonra bundan kurtulduk diyor. Bence haklı. Nükleer güç ya hiç kimse de olmamalı, ya da herkeste olmalı. Ki, tüm ülkeler kendisi kullandığı zaman karşısındakinin de kullanması halinde yaşanabilecek can kaybı ve yıkımı göze alamamalı. Ama tabii ki esas olan nükleer gücün kimsede olmaması. Ama maalesef var olduğu ve nükleer gücü olan ülkelerin dünyanın başına eşkiya olmaması için, bu gücün diğer ülkelerde de olması asıl dünya barışı için daha etkili olacaktır diye düşünüyorum. Kuzey Kore örneği ortada. Kim müdahale edebiliyor? Çünkü Kuzey Kore'ye karşı nükleer füze kullanıldığı anda kendilerine de aynı karşılığın verileceğini biliyor ve bunu göze alamıyorlar.
Her neyse, umarım dünya nükleer gücün kullanılacağı bir üçüncü dünya savaşının içine girmez. Ama yıllardır ön planda İsrail ve ABD'nin görüldüğü ama arka planda Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin de desteklediği bir Ortadoğu Planı adım adım ilerliyor. Irak, Libya, Suriye parçalandı. Sırada bana göre hedefleri Türkiye ve İran. Türkiye'nin demografik yapısı, eğitim ve gelişmişlik durumu nedeniyle, bunu demokrasiyi kullanarak yapmayı planlıyorlar. Ama İran için durum farklı. Muhtemelen İran'a karşı bir askeri müdahale kaçınılmaz bir süreç olacak. Sadece ne zaman bunu bilemiyorum. Yani hedeflerinde İran'ı da parçalamak var. İran'ın demografik yapısı da bir savaş halinde iç savaş ve parçalanma riskini arttırıyor. Yıllardır mollalar tarafından baskı altında yönetilen halkın bir savaş halinde tamamının aynı milli duyguları göstererek İran'ın bütünlüğünü koruma yönünde davranmasını beklemiyorum.
Bugün yazım bu konuya yönelik oldu. Çünkü bizim için çok önemli bir risk süreci! Olası bir savaş kısa süreli olmaz ve uzun soluklu ve her bölgesini kapsayacak şekilde olursa, çok ciddi bir dış gçö hareketi yaratır. İran'da bulunan yaklaşık 35 Milyon civarı Türk nüfus nedeniyle de ülkemiz olası bu yeni göç riskinin adresi ülkelerden birisi olur. Böyle yeni bir gücü ekonomik ve sosyolojik olarak göğüslemek çok zor olur. Kaldı ki, İran ile olası bir savaş başlatılacak olursa, bunun bölgede yayılma riski de göz ardı edilmemelidir.
Ama İran gerçekten karşılık verecek yeterli imkanlara sahip değilse, bu durumda belirlenmiş hedeflerinin vurulup, sonra savaş riskinin büyümeden bitmesi ile de sonuçlanabilir. Ama İran bu şekilde bir takım bölgeleri ve tesisleri vurulur ve buna karşılık veremezse, sonrası İran'ın ya rejim değişimi, ya da her şekilde parçalanması ile sonuçlanır.
Bu riskin çok ciddi olduğunu ve sanki sürecin hedefinin artık İran olduğunu düşündüğüm için bugün daha kapsamlı bir şekilde dikkat çekmek istedim. ABD'nin Irak ve bölgedeki bazı ülkelerdeki vatandaşlarını uyarması ve tesislerini boşaltma kararı alması, dün gece çok sayıda ABD uçağının Irak üzerinde ve çevresinde teyakkuza geçmesi endişelerimi arttırdığı için tedirginliğim arttı. Tekrar ediyorum umarım komşumuz İran için böyle bir risk tetiklenmez ve yaşanmaz. Çünkü şimdiden sürecin nasıl yaşanacağını tahmin etmek çok güç olur.
Bölgenin bir anda gerilmesi nedeniyle brent petrol fiyatları 69.70$ seviyesine tırmandı. Ons altın fiyatlarında yeniden alımlar yaşandı. Ons kısmı değil ama, brent petrol bizim için çok önemli. Petrolde kalıcı ve hızlı yükselişler bizim enflasyonumuzu tetikleyebilecek riskler yaratabilir. Bu da faiz indirim beklentilerinin ötelenmesine neden olur.
ABD Enflasyonu beklenti %2.5 olan yıllık seviyenin altında %2.4 geldi. Son dönem enflasyon verileri beklentilerden düşük geliyor. Bizde de TÜFE %1.53 ile büyük sürpriz yapmıştı. Gelen enflasyon verilerine rağmen bu ay TCMB ve FED'in faiz indirimi yapmasını beklemiyorum. ABD için tarife riskleri henüz netlik kazanmadı. FED bu ayı da pas geçerek tamamlayacaktır. TCMB için ise ilan edilen enflasyona göre faiz indirim imkanı var. Lakin petrolde olası yükselişin riskleri, iç ve dış siyasi ve jeopolitik risklerimiz nedeniyle bu ay da bir faiz indirimi yapmamayı tercih edebilir. Ama ekstra başka riskli gelişmeler olmazsa temmuz ayında faiz indirimi sürecinin başlayacağını düşünüyorum. Bu ay ise faiz koridoru düşürülebilir. TCMB gecelik borç verme faizinini yeniden %46'ye indirerek piyasayı rahatlatıp test edebilir.
Her şekilde ülke olarak borç çevirme konumuzda bir sorun görmüyorum. Kamu borcu GSMH oranı %19 ile gelişmiş ülkelerin bile çok altında. Özel sektör borçlarını eklersek bu oran %39-%40 civarında. Yani ülkenin ve özel sektörün borç çevirme riski bence yok. Bizdeki sorun yanlış yönetimsel kararlar, kur risklerinin yarattığı rezevr sorunu, bütçe ve cari denge riskleri. Kamunun vergi ve harcamalarda yapısal tedbirleri bir türlü almamadır.
Sonuçta eğer doğruları yapmaya devam edebilirsek, enflasyon düşüşü ve faiz indirim süreci başlar. Yabancı fonlar yeniden girişe geçerler. Mevduat faizleri %30 ve altına doğru inmeye başladığında yerli yatırımcının borsa ilgisi de artar. Bu süreç yaşanırsa, bankalar, yüksek nakit bulunduran holdingler ve gsm şirketleri, enerji, savunma şirketleri, inşaat sektörü ve türevleri, ana sanayi şirketleri yeniden öne çıkarlar.
Sınırlarımızın ötesinde fazlası ile riske sahibiz. Bu nedenle kendi içimizdeki ödevlerimizi zamanında ve doğru yapmak çok önemli. Henüz bir kabine revizyonu görmedik. Ama sayın Cumhurbaşkanının ''Bu sene Mehmet Şimşek'in üstüne gitmeyin'' diyerek M.Şimşek'e destek vermesi, uygulanan sıkı para politikalarının da süreceğini gösteriyor. Bu borsa açısından olumlu bir gelişme. Umarım bizi de etkileyecek jeopolitik riskler büyümeden sonuçlanırlar.
Hepinize sağlık ve bol kazanç dilerim.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @aydineroglu_