Hemen bu sözümün ne manada söylediğimi açıklayarak yazıma başlayayım! Şu ana kadar içeriden ve dışarıdan ülkemizi etkileyecek gelişmeleri aklımıza gelenler olarak tekrarlayacak olursak;
Suriye'de ABD ile PKK terör örgütünün türevleri konusunda uzlaşmazlık yaşanıyor. ABD PYD'nin askeri kollarına çok yoğun şekilde ağır silah ve zırhlı araç veriyor. Bölgede DEAŞ riski bittiğine göre bu sevkiyatların hedefi ne?
ABD ile Halkbank konulu sorunlarımız belirsizliğini koruyor. Ama olumlu gelişme olarak eski genel müdür yardımcısı Hakan Atilla cezasını tamamlayıp ülkeye dönüyor.
ABD ile S-400 alımı konusunda sorun yaşıyoruz. İlk anda F-35 projesinde askıya alındık. Çıkartılmak isteniyoruz. Üstüne de yasa olarak Türkiye'ye ek yaptırımlar uygulamak isteniyor. Başkan Trump şimdilik bu yaptırımları frenlemeye çalışıyor. Ya da belki yaptırım kararları çıkacak olursa bunları yetkisine dayanarak uzun süre ertelemesi bekleniyor. Ama erteleme yetmez. Zaten F-35 programından çıkartılmamız bile başlı başına bir yaptırım. Eğer bu sorun aşılmazsa, Türkiye hava gücünü yenilemek için kendi milli uçaklarının seri üretimine kadar kendisine tedarik yapacak yeni bir uçak bulmak durumundadır. Bunu AB veya İngiltere'den yapacak olursa NATO olarak sorun yaşanmaz. Ama yine Rusya kaynaklı uçak alımına gidecek olursa, o zaman NATO'dan çıkmaya kadar gidecek sorunlar zinciri tetiklenir ki, bu durumda İncirlik Üssünün kapatılması resti çekilir. Yani sorun blok kaymasına kadar gider. Böyle bir gelişme dünya güç dengelerini etkileyeceği için ABD'nin bu rest karşısında geri adım atmasını, en azından farklı alanlarda Türkiye'nin gönlünü alacak adımlar atmasını bekliyorum. Suriye'de güvenli bölge ve Akdeniz'de gaz arama konusunda bir takım ortak kararlar söz konusu olabilir. Lakin şuan F-35 üreticisi firmanın F-35'lerin Türkiye'deki parça üretimlerine son verileceğini açıklamış olmasına bakılırsa, işler sıkıntılı sürece doğru gelişme göstermeye devam ediyor.
İndirilecek Not Kalmadı!
Rating kurumları notlarımızı yatırım yapılamaz seviyenin altında olmasına rağmen indirmeye devam ediyorlar. Bu duruma ne kadar siyasi karar yakıştırması yapsak da(ki bence öyle), sonuçta ülkemizin dış borçlanmasının maliyetini arttırıyor. Yabancı fonların girişine mani oluyor. Kaynak sorunu ve kurların yüksek olması riskini devam ettiriyor. Doğal olarak da iç piyasa faizinin yüksek seyretmesine de neden oluyor.
AB İle Gerilimler!
Zaten İlerleme Görüşmeleri askıya alınmıştı. Yani karşılıklı ilişkilerde pek de iyi değiliz. Son akdenizde gaz arama faaliyetlerimizde de Yunanistan ve Rum kesimi tarafında yer almış durumdalar. Hoş yıllardır bu durum böyleydi zaten. Buna karşılık biz de, halen vize serbestisi gibi bir takım sözler tutulmadığı için Geri Kabul Anlaşmasını askıya aldık. Suriyeli mültecileri geri yollama gibi bir takım açıklamalar yapmaya başladık. Bu açıklamalar Geri Kabul Anlaşmasının askıya alınması ile birlikte başladığı için, Suriye'lilerin yeniden AB'ye yönelmesi restini AB'ye göstermek için yapıldığını düşünüyorum. Türkiye bu konuda sonuna kadar haklıdır. Mültecilerin AB ülkelerine yönelmesine engel olmamalıdır.
Akdeniz'deki Gaz Arama Faaliyetleri!
Yıllardır sözlerle yaptığımız itirazları ve tepkileri bir kenara bırakıp, ilk defa çok net tepki vermiş durumdayız! Bölgedeki kaynakları çıkartmak için Rum kesiminin diğer ülkelerle yaptığı anlaşmalar üzerine, biz de kendi arama-çıkartma gemilerimizi alarak bölgeye yolladık. Arama faaliyetlerine başladık. Her türlü askeri birlik ile de bölgedeki gemilerimizi koruma altına aldık. Kısacası bu bölgede de ciddi bir gerilim var.
Araplardan Dost Kalmadı!
Hoş Araplarla olan tarihimiz zaten bize çok farklı anlatılır. Aslında hiç de dostane olmayan ilişkilere sahip bir tarihimiz var. Yıllarca Türklere her türlü zulümü yapmışlar. Neden sonra Türkler güçlenip Arapları hakimiyetine alınca, ondan sonra sanki ilişkilerimiz düzelmiş gibi tarih sayfalarında yer alıyor. Ama aslında Arap halkları hariç yönetimleri ile hep aramızda bir mesafe vardı. Son dönem Suudilerin ve ABD'nin etkileri ile Katar dışında yakın olduğumuz bir Arap dostumuz yok gibi.
Rumlar İsrail ve Mısır ile ortak gaz arama anlaşmaları yaptılar. Buna güvenlik işbirliklerini de eklersek, ciddi bir gerilim sebebi gelişmeleri yaşıyoruz. Zaten biraz da bu nedenle denizaltı ve deniz üstü her türlü askeri gücümüz bölgede faaliyet yapan gemilerimizi koruma altına almış durumda.
Ekonomi Berbat Durumda!
Kimse borsadaki son yükselişlere bakıp da işler iyi sanmasın! Sektörler kan ağlıyorlar. Üretim, tüketim, yatırım durmuş durumda. Bunu ben iddia etmiyorum. Veriler söylüyor. Yıllık bir milyon üretime sahip otomotiv sektöründe bu rakam % 70 daralma göstererek 300 Binlere inmiş durumda.
Aynı şekilde konut sektöründe de satışlar durdu. İnanılmaz bir stok var. Şirketler ve şirkletleri fonlamış olan bankalar ciddi kredi krizleri yaşıyorlar. Yapılandırma istekleri hemen her sektörden sürüyor. Doğal olarak inşaat durunca, mobilya da aynı tepkiyi vermiş durumda.
İhracata yönelik olmayan diğer tüm sektörlerde benzer durumlar var. Bu nedenle devletin vergi gelirlerinde ciddi kayıplar yaşanıyor. Bütçe harcamaları sürerken gelirler azalınca her alanda açık artmış durumda. Vergi açığını kapatmak için devamlı yeni vergi kararları duyuyoruz. Tüketiminde mecbur gibi görülen tütün ve alkole sürekli yeni zam geliyor. Gaz ve elektirik de bu zamlardan kaçamıyor. Hal böyle olunca enflasyonda kalıcı bir düşüş söz konusu olamıyor.
Beyin ve Sermaye Kaçtı, Kaçıyor!
Son dört yıldır çok ciddi bir beyin göçü yaşadık. Önemli bir Türk sermayesi dış ülkelere yöneldi. Aynı şekilde mevcut ve genç beyinlerde de ciddi şekilde yurt dışına yönelme görülüyor. Son birkaç yıldır Türkler Çinden sonra dış ülkelerde en çok konut alan millet oldular. Bu durum zenginliğimizin artmasından değil, bir çok konudaki kötüye gidişten korkanların kendine tedbir olarak yurt dışına yönelmesinden kaynaklanan olumsuz bir durumun yansıması.
Enflasyon, işsizlik, bütçe açığı, yüksek faiz, büyüme ve yatırım konuları her alanda alarm veriyor. Gerçekleşmeyen ama arkası da kesilmeyen Kalkınma Planları açıklanmaya devam ediyor. Son açıklanan 11'nci Kalkınma Planında öncekindeki 2023 hedefleri neredeyse yarı yarıya indirilmiş durumda. Ama hal böyle olmasına rağmen, iktidar ve ilgili bakanlar halen çok başarılı olduklarını iddia ediyorlar.
Bir ara Trilyon Dolar'ı geçen GSYH yeniden 800 Milyar Dolar'ın altına indi. Aynı şekilde 10 Bin Dolar'ı geçmiş olan kişi başına milli gelir rakamında yeniden on sene önceye indik. Özel sektörün dış borçları çok yüksek. Yapısal reformları başaramazsak bu verileri düzeltme sürelerimiz oldukça uzayacaktır.
TCMB Özerkliği Bitti!
Böyle diyorum. Çünkü eğer dediklerinize uymuyor diye başkanını değiştirebiliyorsanız bu kurum artık özerk olamaz. Özerkliğin gitmesinin yanında, TCMB yedek akçelerinin % 10'a indirilmesi ve üstündeki kısmın Hazineye verilmesi kararı alındı. Ülkenin finans kesimin en büyük güvencesi olan kaynaklar siyasilerin kontrolüne geçmiş olacak. Finansal tablodaki duruma bakarak bu kararın ne kadar isabetli olup-olmayacağına siz karar verin.
Şimdi sert bir faiz indirimi kararı hatta devamında da benzer indirimleri görebiliriz. Ama bunun tepkisi kurlarda yeniden kontrolün kaçmasına neden olursa, o zaman da dış borç rakamlarının TL karşılıklarında ciddi artışlar yaşanacak, dış sendikasyon kredileri nedeniyle bankalara olumsuz yansıyacak, ithal ekonomisi yapımız nedeniyle kur artışları yeni zamları getirecektir. Lakin bence faiz indirimi gerekli ve mecburi bir durumdur. Yıllardır yazıyorum, yapısal reformlar, üretim artışı, doğrudan yatırımlar ve katma değerli üretimin sağlanabilmesi için bu alanlardaki kredi faizleri düşük ve kur politikası da gerçekçi kur olmalıdır. Bu süreç mevcut ekonomi ithale dayalı olduğu için birkaç yıl enflasyon yaratacaktır. Bu peşinen kabul edilmeli ve halka ilan edilmeli, ama ne olursa olsun üretim başarılmalıdır. Çünkü bana göre enflasyonun ana nedeni yetersiz üretimdir. Kur riski ve yüksek enflasyon olan bir ülkede de yerli üretim yapılamaz, istenen doğrudan yatırımlar gelemez. Gördüğünüz montaj üretimi ile de ekonomi sık sık kriz yaşar.
Sürekli Seçimler Reformları Engelliyor!
2013 sonrası sürekli bir seçim sandığı görüyoruz. Arka arkaya gelen seçimler nedeniyle izlenen seçim politikaları yüzünden devlet alması gereken tedbirleri alamadığı gibi, kontrolden çıkan harcamalar iyice artmış durumda. Bunların tepkisi olarak belediye seçimlerinde çok ciddi el değiştirmelerin olduğunu gördük. Ama açıklanan rakamlara bakınca, el değiştirmiş olan büyük şehir belediyeleri inanılmaz borçlar altındalar.
Yapısal reformları başarmaktan başka çaremiz yok. Bu nedenle de en önemli sorun görülen faizlerde çok sert indirim bekleniyor. Hatta bu nedenle TCMB başkanı bile görevden alındı diyebiliriz. Ama dünya genelindeki finansal ortam lehimize olduğu için, olası sert faiz indirimi halinde bile kurların kısmi tepki vermesini, sonra yeniden düşüş yönüne dönmesini bekliyorum. Bu konuda haklı çıkarsam, kurlar yeniden düşmeye başladığı takdirde, 186 Milyar Dolar'a çıkmış olan hane halkının bankalardaki DTH'larından satışlar gelecektir. İşte DTH'larda böyle bir çözülme başlarsa, bu kurların yeniden düşmesine ve dolayısı ile yeni faiz indirimlerine imkan yarayacaktır.
Güven En Büyük Sorunumuz!
Maalesef ülke iyi yönetilemiyor. Eğer yönetiliyor olsa tüm ekonomik verilerde bu kötü tablolar olur muydu? Açıklanan kalkınma planının hedefleri bir öncekinden yarı yarıya aşağıya indirilmiş olur muydu? Kim ne derse desin yıllardır izlenen kavgacı politikalar ülkeye yaramıyor. % 49.5 ile seçilmiş iktidar başbakanı yine kendileri tarafından yetkileri elinden alınarak istifa ettiriliyor. Birçok şehir belediye başkanları da benzer şekilde görevlerinden alınıyor. Eğer bunların yaptıkları suçlar nedeniyle bu kararlar alınıyorsa, bunun mahkemeler tarafından yapılması lazım. Bu şekilde yapılınca kişilerin seçtikleri insanları görevden alarak demokrasiye yara veriyoruz.
Ülkeler böyle sorunlardan eğitime ve hukuka daha çok önem vererek çıkarlar ama son açıklanan üniversite istatistiklerine bakarsak tablo hiç de eğitime önem verdiğimizi göstermiyor. Fizikte bir net yok. Matematik, kimya yani fen bilimlerinin tümü içler acısı. Kendi dilimiz olan Türkçe'de bile 14 net olan bir eğitim sistemi gayet iyi demek mümkün mü? Maalesef diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitimde de bilime, ilime, liyakata yönelmekten çok uzağız. Devletin yıllardır girmek için yarış yapılan lise ve üniversiteleri içler acısı duruma düşmüşler. Tabii bu denli bozulan devlet eğitim kurumları yüzünden de öğrenciler mecburen özel üniversitelere yöneliyorlar. Her yerde özel üniversite kuruluyor. Şehrin göbeğinde yurt imkanı bile olmayan özel üniversiteler var. Özel üniversitelerin artması eğitimi geliştirmekten ziyade, kuranlara ciddi ekonomik kaynakların akmasına ve aile bütçelerindeki eğitim gediklerinin büyümesine neden oluyor. Öncesinde yanlış olan özel dershanecilik farklı isimlerlerde devam ederken, açılan yeni özel üniversitelerle de bütçeleri sarmaya devam ediyor.
Hukuk konusunu değerlendirmeyi size bırakıyorum. Yıllarca alkışlayarak aldıkları kararları savunulan, her türlü desteğin verildiği hukuk ve emniyet temsilcilerinin birçoğu FETÖ'den yargılanıyorlar. Ya hapisteler, ya da yurt dışına kaçmış durumdalar. Devlete hizmet etmiş bürokrat ve asker bir çok kişi yıllarca yargılanıp sonra suçsuz oldukları anlaşılarak serbest kaldı. Ama onları yargılayan, tutuklayan kişiler bu sefer devlet içine sızmış FETÖ mensupları olarak yargılanıyor ya da aranıyorlar. Bundan ders alacağımıza, devlet içinde kadrolaşma başka cemaatler tarafından aynı şekilde sürüyor habelerini görmeye devam ediyoruz. Şimdi böyle bir tablo yaratan hukuk sistemimiz için sorun yok çok güvenli diyorsanız bilemem.
Siyasi Yeni Riskler Var!
Seçimlerden bıktık. Piyasalar seçim politikaları yüzünden önünü göremiyor. Ama yeni parti hazırlıklarını artık hepiniz görüyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimizde ve başbakanın değiştirilmesi sonrasında iktidar içinde yeni partiler çıkacağını yazmıştım. Şimdi bu süreç yaşanıyor. Yeni bir ya da iki parti çıkacak görüntüsü var. Kurulacak olası partiler ülkeye umut olacağı görüşünde değilim. Çok büyük oy potansiyelleri olmalarını da beklemiyorum. Ama alacakları % 3-5 oy bile iktidarın el değiştirmesine yeterli olur.
Şu an seçim yok, lakin yeni partiler kurulup mecliste grup kuracak sayıda millet vekilini iktidardan alacak olurlarsa, bu takdirde iktidar ortaklığı mecliste azınlığa düşer. Böyle bir tablo ortaya çıktığı zaman kimse seçimlerin zamanında olmasını beklemesin. Erken seçim çok geçmeden kapımıza dayanır.
Erken seçim ihtimali partili cumhurbaşkanlığı sistemi bırakılır, tarafsız cumhurbaşkanlığına dönersek, ''iktidar partisinde genel başkanlığa müdahale edilmeyecek, yeni parti kuracağınıza gelin partimiz içinde siyasi mücadelenizi yapın'' denerek engellenmeye çalışılabilir. Ama artık bu tarz bir gelişmenin dahi inandırıcı olmayacağını ve yeni partilerin kurulmasına mani olmayacağını düşünüyorum.
Gerçek Bir Merkez Sağ Parti Kurulmalıdır!
Türkiye gerçeğinde iyi mi kötü mü yorumu yapmıyorum, % 70 sağ, % 30 sol anlayışlı partiler hüküm sürmüştür. Sağın ana pastası merkezdeki cumhuriyet, laiklik ve demokrasi anlayışına yakın kesimdi. Daha küçük dilimleri ise milliyetçi ve muhafazakar seçmenlere aitti. Milliyetçi kesim de cumhuriyet, demokrasi ve laiklik değerlerine sahip çıkan bir kesim iken, Türkçülüğü ön planda tutarak siyaset oluştururdu. Ancak yıllar öncesinde anap ve dyp'nin o anki temsilcileri merkez sağı yok ederek, tüm pastayı iktidara bıraktıkları için, ülkede demokrasi, cumhuriyet ve laik değerler tartışma konusu oluyor. Hatta tartışmaktan öte yerlere doğru gidiyoruz. İşte eğer ülke yeniden ayağa kalkacaksa, merkezde yeni bir parti kurulmalıdır. İktidar içinden kurulmaya kalkılan olası partiler, ayni düzeni devam ettirmek amacına hizmet edeceklerdir. Hatta yıllardır sessiz durup da, belediye seçimlerinde kaybedilen yerleri görünce birden parti çalışmalarına başlamalarını bile, seçmenlerin asıl yerlerine dönmelerinin önüne set çekme çabaları olarak görüyorum.
Yani adları ve ilan edecekleri ilkeleri merkez değerlerini korumaya yönelik olsa da, bunları inandırıcı bulmam. Çünkü Ergenekon, Balyoz davaları açılırken, 2002 sonrasında Yüksek Askeri Şura kararlarıyla sakıncalı askeri personelin ordudan uzaklaştırılmalarının önü yasa ile kesilirken, yüksek yargıdaki ilgili kurumların üye sayıları arttırılarak yeni atamalarla değişim yapılırken, cemaat yapılanması devletin tüm kadrolarında hızla yaşanırken, buna göz yumanlar, bunları göremeyenler ve bu kararlara imza atanlar içinde yer alanlar farklı kişiler değildi. İşte bu nedenle eğer siyasette artık iktidarın son dönemi olur ve yeni partilerle iktidar değişimi olacak olursa, gerçekten de merkezde ve cumhuriyetin değerlerini savunan yeni oluşumlar da olacaktır diye düşünüyorum.
Kısacası benim siyasette çok sıcak bir dönemin başlayacağı görüşünde olduğumu görüyorsunuz. Belediye seçimlerinde CHP'nin aldığı Ankara ve İstanbul belediyelerine bakarak, sosyal demokrat oylarda bir patlama olduğu düşünülmesin. Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının kökenlerine bakacak olursak, milliyetçi ve merkez sağ yapıda olduklarını görürüz. Yani ülkenin siyasi yapısında bir değişim olacaksa ki, ben bunu bekliyorum. Bu sadece iktidarda değil, aynı zamanda CHP ve MHP içinde de olacaktır.
İşte böyle bir siyasi tablo tüm diğer sorunlarımızla birlikte karşımızda olunca, piyasa güveni de maalesef olamıyor. Bu nedenle de hane halkı tasarrufa yönelip DTH'lara ve yastık altı döviz tasarrufuna yöneliyor. Yani askında ekonomi için bu kaynaklar bile ivme sağlamaya yeter. Ama güven oluşmadan bu mümkün olmuyor.
Peki Ya Rüzgar Dönerse!
Görüyorsunuz hep sorun yazdık. İçeride ve dışarıda mevcut ve olası risklere değindik. İşte tüm bu sorun ve risklerimize rağmen gördüğünüz gibi borsa yine de ciddi şekilde kendini korumaya ve hatta yükselmeye çalışıyor. Bu kadar yüksek kredi risk primine sahip olan ve böyle yüksek seyreden başka borsa da yok diyebiliriz. Çünkü döviz bazında değerlere bakarsak çok ciddi iskontolar içerdiğini görürüz.
Sadece cari denge verimiz iyi. O da küçülen bir ekonomiye sahip olduğumuz için ithalatın azalmasından kaynaklanıyor. Katma değerli üretim oranı halen % 3'lerde durarak kalıcı bir büyüme beklemek mümkün değil.
Yukarıda saydığım riskler bir anda tersine de dönebilir! Yani eğer ABD Türkiye'nin NATO'dan bile çıkmasına kadar gidebilecek bir süreci göze alamazsa, ilişkileri bir anda düzeltmeye gidebilir. Başkan Trump bu amaca yönelik kararları alabilecek birisi.
Aynı şekilde mülteci kartı AB'ye karşı gerçekten de kullanılırsa, kapılarına dayanan mültecileri görünce AB mevcut tutumunu gevşetebilir. En azından gümrük birliğinde yeni bir düzenleme ve vize muafiyeti verilerek ilişkiler yumuşatılabilir.
Akdenizdeki restimiz gayet mantıklı ve geç kalmış doğru bir hamle. Eğer Çin ve Ruslar ile bölgedeki arama-çıkartma konusunda anlaşmalar da yapacak olursak, bu takdirde rezervler konusunda amacına erişemediğini gören Rumlar, Türkiye'ye Yunanistan'ın uzattığı gibi zeytin dalı uzatarak bölgesel rezervleri ortak kullanmayı kabul edebilir. Zaten asıl yapılması gereken de budur. Yani bölgenin ana devletleri Türkiye ve Yunanistan ile tali devletleri Rumlar ve KKTC iyi ilişkiler içine girmelidir. Bu istekte olmayan Yunanistan ve Rumlar, Türkiye'ye karşı korunmak için zaten kendi kullanacağı kaynaklardan daha fazlasını batılı ülkelere peşkeş çekmek durumunda kalacaklar. Bunun yerine iyi ilişkilerle yaratılacak kaynaklardan çok daha büyük bir pastayı kendisi için kullanmak imkanı bulurlar.
Ayrıca, Türkiye'nin her zaman risk teşkil eden bölgesel rakipleri ve düşmanları hep olacaktır. Bu nedenle de her zaman güçlü bir ordu bulundurmak zorundayız. Ama Avrupa tarafından her zaman kollanan Yunanistan için olası tek gerçek askeri risk Türkiye'dir. Eğer Türkiye ile iyi ilişkilere dönerse, ordu ve silaha da bu denli kaynak ayırmak zorunda kalmaz. Kaldı ki, zaten iki devletin büyüklük ölçüleriyle, Türkiye ile savunma alanında yarış edecek şekilde yapılanmayı sürdürme imkanı da yoktur. Buna devam etmesi demek, Yunanistan'ın daha da derin krizler yaşaması demek olur.
Cari Açıkta En Büyük Gedik Enerjide!
Türkiye olarak enerji hariç zaten cari fazlamız var. Cari dengede en büyük açık sorunu enerji ithalatından kaynaklanıyor. Eğer Akdeniz'de var olduğu söylenen ciddi doğalgaz ve petrol yatakları gerçek ise, bu kaynakları çıkartmaya başladığımızda tablo bir anda bambaşka görüntüye döner. O zaman ekonomimizin önünde kimse duramaz. Hatırlarsanız 2012 Aralık ayında yazdığım strateji yazımda(strateji yazıları içinde 20/12/2012 tarihi ile yer alıyor), dünyanın en büyük enerji tüketicisi konumunda olan ABD'nin, kayaç gazı üretimi sayesinde Suudileri de geçerek en büyük üretici olacaklarını yazmıştım. Şu an durum dediğim şekilde değişti. Benzer bir durumu bizim de yaşamamız halinde enerji kaynaklı sorunlarımızın enflasyonun da en büyük nedeni olduğunu düşününce, ne denli büyük bir fırsat yakalayacağımızı bilmenizi isterim.
Bölgemizdeki Savaşlar Biterse!
Yaratılan DEAŞ ya da farklı adlarla anılan bir taşeron örgütle Suriye parçalandı. Irak dahil her iki ülkede bir çok şehir ve yapı yerle bir oldu. Neredeyse savaştan etkilenmeyen üst ya da alt yapı kalmadı. Birgün bu savaş elbet bitecektir. İşte o gün geldiğinde, özellikle Suriye baştan aşağıya yeniden imar edilecektir. Bu imarlaşma süreci başladığı zaman, bundan ticari manada en olumlu etkilenecek ülke Türkiye olacaktır. Çimento, demirçelik, cam, mobilya, beyaz eşya ve her türlü alt yapı hizmeti açısından inanılmaz bir pastaya ortak olacağız. Bu durum büyüme oranlarımızda sert sıçramalar getirecektir.
İç siyasetteki riskler de liyakatın ön planda tutulacağı yeni siyasi iktidar yönelişlerine neden olursa, bu değişim piyasa güveninin artmasına yarar.
Kısacası Türkiye çok potansiyel bir ülkedir. İnanılmaz imkanları ve çok ciddi bir genç nüfusu vardır. Bu potansiyeli her zaman bir güç olarak kullanacaktır. Bu sayede de çok kısa sürede ayağa kalkan bir ekonomi görülebilir. Bu denli kötü bir tablo içerisinde bile 103 Bin endeks seviyelerinde isek, rüzgar döndüğü anda, destek-direnç tablosunda dikkat çektiğim çok daha yüksek endeks hedeflerine gidebiliriz.
Ama toplumu germeye devam edersek, ekonomik ve finansal kaynakları üretime dönük olmayan alanlarda heba etmeyi sürdürürsek, dış gerilimleri içeride siyasi gücü korumak için kullanmaya kalkarsak, yine çok güzel günlere gideriz ama öncesinde çok daha derin bir kriz yaşamaktan kurtulamayız. Sonra bunlara neden olanlar yine değişir. Ama ülke ve toplum çok büyük yaralar alır. Ciddi fakirleşme yaşarız. Yakın sınırlarımızda Yunanistan dahil, savaş risklerini de yaşarız.
Ben umudumu yitirmek istemiyorum. Bu ülke hepimizin. Kim çok daha iyi imkanlarda yaşamayı istemez ki. Ama liyakattan, demokrasiden, cumhuriyet değerlerinden, güçlü ve adil bir hukuk sisteminden, insan haklarından, başarıya, ilime bilime yönelik bir eğitim sisteminden uzaklaştıkça iyiye gitmeyi kimse beklemesin. Umarım yanlışları görür ve buna göre her alanda gerçekten de yapısal bir reform başlatırız.
Bitti!
Zaten faiz vs gündemleri için neler düşündüğümü biliyorsunuz. Bugün sizlere mevcut ve olası tüm konuları detaylıca yazmak istedim. Ülkeyi yönetenlerin yazdığım konulardaki kararlarına göre sonuçları yaşayacağız. Umarım iyi gelişmeleri yaşarız.
Endeks ve kurlar için olası teknik ihtimalleri Destek-Direnç Paylaşımlarımda görebilirsiniz.
Hepinize iyi bir seans ve güzel bir gelecek diliyorum.
Saygılarımla
Aydın Eroğlu
Stratejist
Finans Yazarı
www.borsaanalizci.com
Twitter: @aydineroglu_