Uzun zamandır ekonomimizde bir cari açık sorunu yaşanıyor. Bu sorunla ilgili olarak da görüyorsunuz ki IMF dahil bir çok çevreden bir takım teşhisler yapılıyor.
Cari açığın suçlusu yüksek büyüme deniyor.
Faiz düşerse krediler ve büyüme artar, bu da cari açığı arttırır deniyor.
Cari açığı düşürmek için büyümeyi düşürmek ve bağlantılı olarak banka kredilerini kısmak gerekir deniyor.
Benzer daha başka ifadeler de kullanılıyor.
Bu teşhislere göreceli olarak katılmakla birlikte, özünde katılmıyorum!
Cari açığın bence en büyük nedeni yetersiz üretimdir.
Yetersiz üretimin sebebi de, yatırımları yönlendiren yapısal tedbirlerin eksikliği, düşük kur ve yüksek faiz seviyeleridir.
Türkiye'de önceki MB başkanları ( Başkanları diyorum, çünkü Erdem Başçı öncesindeki iki başkan da aynı tutumu izlemişti), Türkiye'de öncelikle enflasyonu düşürmek için, yüksek faiz ve düşük kur politikası izlediler. Bunu yaparak, faiz rantına gelecek dış kaynaklar sayesinde kurun düşeceğini ve dolayısı ile de ithalatın ucuzlamasını planladılar. Doğal olarak da, ucuz ithalat etkisi ile enflasyonu kontrol altına alacaklarını ve % 5'lik hedeflerin gerçekleşmesine çalıştılar.
Evet Enflasyonu düşürmek için uygulanan bu politika, gerçekten de enflasyonun düşürülmesinde bir rol oynadı. Aynı zamanda Türkiye'nin TL.karşılığı enerji girdi maliyetlerinin de göreceli düşük kalmasına da yaradı. Hatta Dolar cinsinden borç stoğumuzu düşük gösterdiği gibi, Dolar karşılığı Gayri Safi Milli Gelirimizi, Kişi Başı Gelirimizi de göreceli yüksek gösterdi.
Biliyorsunuz ki, 2009 yılından beri sitemizdeki yazılarımda yüksek faiz, düşük kur politikasının yanlış olduğunu ve ülkeyi ithalat cenneti yapacağını, cari açığı büyüteceğini, günün birinde de üretemeyen ekonominin cari açık nedeniyle kaynak sorunu yüzünden küçülmek zorunda kalacağını, kur ve faiz riski taşıyacağını ısrarla yazmayı sürdürmüştüm. Nitekim görüyorsunuz ithal cenneti olduk. Faiz ve kurlarımız da yükseldi.
Kendi marka ve patentli üretimini yapamayan fasona dayalı ekonomilerde, düşük kur ve yüksek faiz düzeyi cari açık yaratır. Kurlar düşük olması nedeniyle binlerce kişiyi çalıştırarak üretim riskini üstlenecek olanlar, çok daha ucuz olan ve istihdam gerektirmeyen ithal ürünlere yönelirler. Bu da üretimi vurur. Hatta bir çok sektörün ara mal ihtiyacı için dahi ithalatçı duruma düşülür. Rekorlar kıran otomotiv sektöründe de, üretimde kullanılan aramal ithalatı nedeniyle nette cüzi bir ithalat fazlası içerisindeyiz.
Yüksek faiz nedeniyle de, yatırım riski yerine, daha cazip olan rant ekonomisi rağbet görür. Tasarruflar yatırımlara değil de, faiz gelirine yönelir. Risksiz kazanç amaç olur.
Bu nedenle gerçekçi kur ve düşük faiz politikası, yapısal reformlarla desteklenmelidir.
Arzın talebe üstünlüğü sağlandığı takdirde cari açık ve enflasyon sorununun kalmadığı görülecektir. MB yeni başkanı ile birlikte gerçekçi bir kur politikası başlatılmıştır. Ama faizlerin de düşürülmesi sağlanmalıdır.
Enflasyon dendiği gibi sadece düşen faiz nedeniyle artan talepten yükselmez. Asıl, talebi karşılamayan yetersiz üretimden kaynaklanır. Görüyorsunuz ciddi kriz içerisinde bulunan bir çok Avrupa ülkesinde faizler sıfıra yaklaşmışken, bizimle kıyaslanamayacak kadar düşük enflasyon vardır. Çünkü üretimleri yüksektir.
Esas olan sadece ihracat yapabilmek değildir. İhracat yapabilmek tabii ki önemlidir ama esas olan, kendi üretimini ihrac edebilmektir. Bu sağlandığı andan itibaren, yüksek büyümenin, düşük faizlerin, artan banka kredilerinin cari açık sorunu olmadığı, bilakis üretimi arttırıcı, enflasyonu ve cari açığı düşürücü etki yarattığı görülecektir.
Düşük kur sorunu giderildi. Şimdi de sıra yapısal reformlara gelmeli. Yeni hazırlanan yatırım teşvik paketi ve yeni ticaret kanunu basından aldığım içeriklerine bakılırsa, cari açığın bana göre kaynağı olan yetersiz üretimin arttırılmasına ve ithalatı çok olan ürünlerin yerli üretiminin sağlanmasına yönelik bir çok tedbiri içeriyor. Bu tedbirler gerçekleştirilebilirse, cari açık sorunumuz kalıcı olarak gündem dışına itilir.
Ben Türkiye'nin bunu başaracak potansiyeli olduğuna da, başaracağına da inanıyorum. Sahip olduğu genç nüfus ile kalkınmasını sağlayan Türkiye, çok önemli stratejik bir ülke haline gelecektir. Bu nedenle eskiden gelen alışkanlıklarımızla yapısal sorunları görüp de, olumsuzluğa kapılmak yerine, doğru teşhislerle sorunların giderilebileceğine inanmamız ve buna çalışmamız yaşanan gelişmelerini anlamak açısından doğru bir yaklaşım olacaktır.
Aydın Eroğlu
www.borsaanalizci.com