Dünya işsizlik artışı ile,mortgage krizi sonrası tanışmışken,Türkiye en az 2006’dan buyana %10’lar civarında yüksek işsizlik rakamlarına sahiptir.Yıllardır süregelen yüksek faiz ve düşük kur politikası bunun temel sebebidir.
Uygulanan düşük kur,yüksek faiz ülkeyi ithalat cenneti haline getirmiştir.Yüzlerce kişi çalistirma riskini üstlenen üretici-ihracatçı,bir depo ve az sayıda çalisan ile aynı ürünü sipariş üzerine ithal eden ithalatçı karşisında rekabet şansını yıllardır elinden kaçırmıştır.Bundan dolayı başta tekstil olmak üzere birçok emek yoğun iş kolu dayanamayıp ya başka ülkede üretimi seçmiş,ya da sektörden çekilmistir.
Üretimin sağladığı istihdam ve çalisanlarin elde ettikleri gelirin ülke ekonomisine sağladığı katma değer göz ardı edilmiştir.İnsanlar çalisarak kazandıkları parayı harcayarak dolaylı ve direkt vergi vereceklerine,işsizlik maaşiyla ayrıca devletten kaynak çeker duruma gelmiştir.
Uygulanan yüksek faiz nedeniyle,yatırım ile alakası olmayan sıcak para hem faizin hem de kurların düşüşünden yıllardır inanılmaz gelir elde edip,ülke kaynaklarının boşu boşuna dışarı gitmesine neden olmuştur.Tüm bunların asıl sebebi olan dünya ortalamasının neredeyse 10 puan üstündeki faiz ve düşük kurun açıklaması ise,petrolün 140 dolar olduğu,petro dolarların havalarda uçuştuğu,para bolluğunun yaşandığı ortama rağmen,yıllardır sıcak para kaçar korkutması ile izah edilmeye çalisilmistir.Dönemin Merkez Bankası başkanları bu hatalı davranışlarına rağmen maalesef başarılı merkez bankası başkanları seçilmişlerdir!
Bütün bu zorluklar yetmezmiş gibi bir de,sanayici yüksek faiz nedeniyle 2008’e kadar düşük gördüğü ve de düşmeye devam eder diye düşündüğü döviz kaynaklarıyla borçlanmaya gitmiş ve yaşanılan dünya mortgage krizi ile birlikte bir de kur artışı nedeniyle ciddi bir zarar görmüştür.
Yatışmaya başlayan dünya finans krizi sonrası toparlanma sinyalleri tüm dünyada kendini yavaş yavaş göstermeye başlamıştır.Ama görünen odur ki,bu toparlanmayla birlikte kurlarda yine düşme trendi başlamıştır.Merkez Bankası yıllardır yüksek faizin savunmasını döviz kaçmasın diye izah ederken,şimdi tek haneye gelmiş faize rağmen döviz kurlarındaki düşüşün devam etmesi,yıllardır yapılan bir hatanın ve gereksiz yere yüksek faiz verildiğinin bir göstergesidir!
Bugünkü içinde bulunduğumuz durumu incelersek;
2001 yılında büyük bankacılık krizi esnasında hızlı ve kontrolsüz döviz çikisini engellemek için Kemal Derviş’in uygulamaya soktuğu Dalgalı kur rejimi o gün için doğru bir karar olsa da, bugünün Türkiye’sinde artık uygulamadan kalkmalıdır.O gün için Dünya Bankası ve IMF hariç,bir yılda 2 milyar dolar’ın ancak giriş yapabildiği Türkiye’ye bugün için sadece bir tek banka bile 2 milyar dolar sendikasyon kredisi getirebilmektedir.
Türkiye’de 3-4 milyar dolarlık rafineri yapmak isteyen en az 3-4 yerli-yabancı yatırımcı vardır.Enerji alanında miyarlarca dolarlık yatırımlar imzalanmaktadır.Türkiye bölgesinde en önemli gaz ve petrol geçiş ülkesi durumundadır.
Ülke topraklarında ve karasularında dünyanın en önemli şirketleri ortak petrol aramalarına başlamak için anlaşmalar imzalamaktadır.
Rusya ile yeni imzalanan anlaşmaların ekonomik büyüklüğü 40 milyar dolara civarındadır.Yakın komşularımız Irak ve Suriye gibi,eskiden ticaret bile yapmadığımız bir çok körfez ülkesi ile çok ciddi ticaret hacimlerine ulaşilmıştır.
Dünyanın yaşadığı bu kriz ortamında,birçok ülke bankasının ve şirketinin battığı ya da devlet desteği aldığı yerde, yılbaşindan buyana Türkiye’ye kaynağı belli olmayan 15 milyar doların üstünde para girişi vardır.Yapılan ve tekrar uzatılacak olan varlık barışı ile ilk etapta 5 milyar doların üzerinde para girmiş ve muhtemelen uzatılan yeni dönem çin de,en az bir o kadar daha para girişi beklenmektedir.
IMF ile anlaşma yapılmamış olmasına rağmen,dövizde yükselme yerine düşüş vardır.
Rusya ile 40 milyar doların üstünde bir ticaret hacmimiz vardır ancak,bunun altı milyar dolar civarı ihracat iken çok daha fazlası ithalattır.iki ülkenin arasında imzalayıp henüz uygulamaya başlatmadıkları bir niyetleri vardır ki,bu da;karşilıklı ticarette kendi ülke paralarının kullanılmasının başlamasıdır.Düşünün ki,böyle bir uygulamaya geçilmesi halinde her yıl Rusya’dan ithal ettiğimiz petrol ve gaz için ödeme yaptığımız dolar piyasada kalacak ve dolar üzerinde ayrıca satış baskısı yaratacaktır. Mevcut dalgalı kur rejimi nedeniyle de dövizde düşüş bekleyen sıcak para oyuncuları da bu düşüşe oynayıp ayrı bir baskı yaratmaktadırlar.
Merkez Bankası’nın 2011’e kadar tek haneli faiz devam edecek açıklaması da döviz satıp hazine kağıdı alınması halinde halen birkaç puan kar olabileceği sinyalini vermektedir.Merkez Bankası’nın döviz alım ihaleleri doğru olmakla birlikte dövizin düşüşüne çare olamaz.Dalgalı kur rejimi baskı halinde düşüş olacağını bilenlerin bundan kar elde etme iştahlarını kabartmaktadır.
Peki ne yapılmalıdır?
Türkiye’nin bu durumda yapması gereken;’’KUR ÇIPASI’’rejimine geçmektir.
Kur Çipasi’da sabit tek bir kur rakamı yoktur.Tabanı ve tavanı ilan edilmiş bir kur aralığı vardır.Belki ilk etapta taban rakamı belirlerken bir miktar TL.nin değerinin düşürülmesi gerekebilir.Özellikle dolar için şuan ki piyasa fiyatının düşük olduğu bir gerçektir.
Belirli değerleme süreleri içinde bu çipa aralığının uygulanacağı duyurulmalıdır.Bu durumda tabanı ve tavanı belirli süreler içinde belli olan döviz ilanı nedeniyle hem ihracatçı-üretici önünü görebilecek,hem de kur düşüşüne oynayıp da bundan para kazanmak isteyen oyuncular azalacaktır.Bu değişim yapılmadığı takdirde,fason sanayi durumundaki sanayimizin gerçekçi bir büyüme göstermesi beklenemez.
Dalgalı Kur Rejimi dövizin az ve iç ekonomik istikrarsızlığın zirve yaptığı dönem için görevini başarı ile yapmıştır.Artık bu ülkenin yeni kalkınma ufuklarına ihtiyacı vardır.Eğer önümüzdeki yıldan itibaren,Türkiye için yeniden hızlı bir büyüme trendinin başlayacağı öngörülüyorsa (ki;ben bu görüşe sahibim),kendi halinde dalgalanmaya bırakılan döviz ile sanayicinin ayakta kalamayacağı bir gerçektir!